Hayatım boyunca önceliklerim sürekli değişse de tek bir isteğim önceliğini hiç yitirmemişti.
Öğretmen olmak.
Hayattaki en büyük isteğim buydu belki de. Küçükken ne zaman "Ne olmak istiyorsun?" diye sorsalar "öğretmen" derdim.
Büyüdükçe bu emelime bir yenisi daha da eklenmişti. Bilgiye ulaşması daha zor öğrencilere ulaşmak onlara bildiği her şeyi öğretmek istiyordu. Bu sebeple ilk görevimde gönüllü bir şekilde Doğu görevi istemiştim. Tabi babamın ve abimin etkisi de büyüktü bu kararımda. Onlar hem benim hem de vatanın kahramanıydılar. İkisi de yıllarca Doğu'da görev yapmışlardı. Ve her zaman bana oraları anlatmışlardı. Her neyse gelelim bana. Yaklaşık altı aydır emelime ulaşmanın mutluluğu ile mesleğimi yerine getiriyordum.
Eskiden yani üniversitedeyken insanların neden Doğu'dan kaçtığını merak ederdim. Yani sonuçta insanın ölüm vakti belliydi ölecek olan Batı'da da ölürdü dimi.
Ama öyle değilmiş işte. Burda yaşamak, hergün olanlara ve ölen onlarca insana şahit olmak insanın psikoljisini yerle bir ediyormuş.
Yine de seviyordum burayı. Onca şeye rağmen insanı sıcacık, çocukları gerçekten "çocuk" tu. Hiç pişman değildim olduğum yerden ve olacağımı da hiç sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk-ı Safderun
RomancePaçasını kurtarmak için ortaya attığı yalanın onu bu kadar farklı noktalara sürükleyebileceğini hiç düşünmemişti öğretmen hanım. Çünkü atladığı ufak bir nokta vardı; kader. Doğu'da görev yapmak için yanıp tutuşan ve gönüllü olarak bunu yapmayı başa...