-Neydi o aşağıda olanlar?
Odanın kapısını sertçe kapatıp sinirli bakışları ile karşıma dikildi Aziz.
-Anlamadım?
-Gayet iyi anladın! Ben sana Umut ile yakınlık kurmanı istemiyorum demedim mi?
-Umut ile yakınlık kurmamın nesi kötü anlamadım. Ayrıca ben kendimi mecbur hissettiğim veya senin eşin olduğum için değil, kendi isteğim ile tanıştım onunla. Ve gördüğün üzere bunca yıldır kimseyle iletişim kurmayan çocuk beni sevdi.
-Ben sana yakınlık kurma dediysem kurmaman gerekiyordu. Ben onun babasıyım, kararları da ben veririm!
-Hangi babası? Doğduğu günden beri yüzüne bile bakmayan babası mı..
Dediğimde sonradan pişman olacağımı bilsem bile sinirden tutamadım o an çenemi. Sonuçta Umutu istemediğinden değil, hafızasını kaybettiği için nasıl davranması gerektiğini bilmediğinden uzakt ona.
Öfke dolu bakışları gözlerini iyice koyulaştırırken dibime iyice sokulmuştu. Öyle ki kokusu burnumu esir almış durumdaydı.
-Sana oğlumdan uzak dur dedim! Onunla ne kadar ilgili olduğum sadece ikimizi ilgilendirir, seni değil!
-Benim zaten baba oğul arasına girmek gibi bir niyetim yok! Ayrıca sen bir açık konuşsana benimle. Seni bu kadar sinirlendiren şey ne, Umuta zarar vereceğimi falan mı sanıyorsun nedir?
Saçlarını sinirle çekiştirip histerik bir şekilde gülürken konuştu.
-Lan sen benim sabrımı mı sınıyorsun? Anlamıyor musun anlamak mı istemiyorsun. Biz gerçekten evli değiliz ve sen bir süre sonra siktir olup gideceksin bu konaktan farkında mısın?
Söylediği her söze verecek bir cevabım vardı belki ama buna yoktu işte. Haklıydı..
-Ne oldu, sustun? Demek ki neymiş, o yüzüne bile bakmayan babası çocuğunu senden daha fazla düşünüyormuş. Ben oğlumun yarın bir gün çekip gidecek biri ile yakınlık kurmasını istemiyorum.
-
-Niye susuyorsun, gitmiyorum diyebilir misin?
-Evet gideceğim. Ama Umut ile kurduğumuz bu bağ devam ederse de onu bırakacak değilim. Alt tarafı İzmire gidiyorum. Ben gelirim, siz gelirsiniz. Çocuğun şuan kendini güvende hissedip iyileşebilme ihtimali mi daha önemli yoksa benim gidecek olmam mı?
-Olmaz öyle şey boşuna bir hevese kapılıp pedagogçuluk oynamaya kalkışma! Ne yani bunca yıldır konuşmayan çocuk bir günde bül bül gibi ötmeye mi başlayacak? Nesin sen bilim adamı falan mı?
-Ben bilim adamı değilim ama sen o kadar küstah ve bencilsin ki. Göründüğünün aksine iyi bir insan olduğunu zannediyordum ama sen göründüğünden daha beter biriymişsin.
-Evet, kötü biriyim ben. Eğer bu söylediklerim beni kötü biri yapacaksa kötüyüm. O zaten annesini kaybetmiş yarım bir çocuk. Ve sana alışıp ardından daha beter bir hale gelmesine izin vermeyeceğim! Meryem bile sadece süt annesiyken onu sevdiği için şuan bu konakta yatılı olarak bakıcılığını yapıyor oğlumun. Sen ne yapabilirsin ki? Daha kendin çocukken, üniversiteye hazırlanırken biranda her şeyini bırakıp buraya yerleşebilir misin? Umut seni sever sana alışırsa onun için kendi hayallerinden vazgeçecek kadar fedakar olabilir misin?
-Nasıl bir fedakarlık?
-Misal biz ayrılsak bile buradan gitmeyerek, burada ki üniversiteye başlayıp okuluna burda devam edebilir misin? Hani ayrılsak bile görüşürüz diyorsun ya..Umut her istediğinde onun yanında olabilir misin?
-
-Hıh!
Ben de öyle düşünmüştüm.Diyerek yüzünde ki küçümser ifade ile odanın kapısını sertçe çarpıp çıktı.
Umut'u ilk gördüğüm, onunla ilk konuştuğum andan itibaren ben de çok sevmiştim ama böyle bir fedakarlığı yapamaz, babama verdiğim sözü, buralardan gittiğimde beni bekleyen hayatı bırakamazdım.
Sinirden dolan gözlerimi ağlamamak için kapatarak kanepede ki yatağımı hazırlayıp hemen yatağıma geçtim ve bu akşam olan berbat konuşmamızı hatırlamamak için çok geçmeden uykuya daldım.
Sabah olduğunda gözlerimi açarken göz hizama giren yatak ile bir süre bakıştım.
Hiç bozulmamış ve olduğu gibi duran yatak dünkü tartışmamızdan sonra Aziz'in odaya gelmeyişinin kanıtıydı.
Kanepede huzursuzca doğrulduğumda yastığımın altında ki kağıt parçası çekti dikkatimi.
Elime alıp incelediğimde çizilen sarı saçlı, mavi gözlü adama bakıp gülümsedim. Ne ara bu kadar sevmişti beni hiçbir fikrim yoktu ama sanırım Aziz'i dinleyerek uzak kalamayacaktım Umut'a.
Üzerimi değiştirip rahat birşeyler giyinerek aşağıya indiğimde Nazlı ve diğer çalışanlar kahvaltı sofrasını kaldırıyorlardı.
-Günaydın Deniz ağam. Hemen birşeyler hazırlayalım ister misin?
-Günaydın, bugün pek iştahım yok. Sadece kahve içeceğim.
-Peki ağam hemen yapayım.
-Dur, şey soracaktım sana. Gülendam abla yok mu?
-Hee yok o sabahleyin Sedat ağa ile çıktı, annesini ziyarete gitti.
-Umut peki?
-Meryem okula götürdü Umutu.
-Okulada mı gidiyor.
-Evet. Aslında burada özel çocuklar için okul olmadığından çocuğu hasta olan çoğu anne baba ya İstanbula taşınıyor ya yatılı şekilde göndermek zorunda kalıyor çocuğu. Çocuğu hem hasta hem maddi durumu kötü olanların çocuklarıysa maalesef öylece kalıyor. Yani kalıyordu eskiden
-Eskiden?
-Aziz ağam sağolsun, bizim camî'nin alt sokağına özel çocuklar için bir okul yaptırdı. Benim ablamın kızı da engelli bir çocuk. İstanbuldan da hocalar getirtti, her sabah okul aracı köyleri dolaşıp tek tek alıyor çocukları. Dersleri bittiğinde de geri evlerine bırakıyorlar. Sayesinde çok ailenin yüzü güldü.
Dediğinde düşündüm.
İyi biri miydi, değil miydi çözemiyordum fakat uzaktanda olsa oğluna bu kadar iyi bir baba oluşu gözlerimin dolmasına neden olmuştu.
-Tıpkı babam gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşmanın Oğlu - Gay
Ficção Adolescente[TAMAMLANDI] Birbirlerine düşman iki akraba ailenin zoraki evlendirilen çocukları Deniz ve Aziz'in hikayesi 🖤 Bu kitap'ın geçtiği evrende eşcinsel evlilikler yasaldır! Başlangıç: 01.03.23 Bitiş: 30.05.23