Bir hafta geçmişti.
Yoongi'nin saç dökülmelerine ve gitgide solgunlaşan tenine içi gidiyordu. Saçları artık eskisi kadar parlamıyordu, göz altları yedi günde çökmüştü. Sebebinin aynı anda çalıştığı üç iş olmadığını iddia edip Namjoon'la konuşurken güven verici sözler söylüyordu. Fakat söylediklerine tezatla yorgun sesi, titreyen dudakları ve çevresinde ani gelişen olaylara çığlık atarak tepki vermesi Yoongi'nin nasıl bir halde olduğunu yeterince gösteriyordu.
İyice kilo vermişti. Kafenin yoğun olduğu zamanlar mesaisinde oradan oraya koşuşturuyor, haftanın üç günü akşam olunca spor salonunda temizlik yapıyordu. Pazar günü kafenin geç açılmasına rağmen erken uyanmaktan vazgeçmiyor ve marangoz atölyesine gidiyordu. Kendine dinlenecek hiçbir delik bırakmamıştı. Bir süre sonra kahve içmeyi de kesmişti, günü bir öğün ve suyla geçiriyordu.
"Sırf sesimi dinlememek için bu yaptıkların... Fazla değil mi?" demişti kızıl kurt. Yoongi yine onu cevapsız bırakmış ve cılız kollarıyla yirmi kiloluk dambılı yerine koymuştu.
"Az bile."
Alnından akan teri silip salonu kapattı. Bir haftanın sonuna çoktan gelmişti ve aynı performansı gelecek hafta da gösterirse buranın düzenli çalışanı olacaktı.
Aslında işini ne kadar iyi yaparsa yapsın Jungkook onu çalıştırmayı düşünmüyordu. Sağlıkla alakalı sıkıntıları olduğu belliydi, ara sıra gelen titremelerinden bile anlaşılıyordu. Etrafına şüpheli bakışlar atması, her an tetikte olması ise tamamen psikolojikti.
Yoongi bu hafta boyunca dört kez sözde anonim olan birinden mektuplar almıştı. Bu anksiyetesini en çok tetikleyen unsurlardan biri olmuştu çünkü mektuplar; ya kafenin yoğun olduğu gecelerde rastgele bir masadan aldığı hesap kutusunda ortaya çıkmış, ya da tozunu aldığı büyük spor aletlerinin kıyısına köşesine sıkıştırılmıştı.
Uzaktan çekilmiş fotoğrafları ve fotoğrafların üstünde yazan tehditvari sözler onun çevresindeki insanlara karşı olan güvenini sarsıyordu. Herkese güler yüzle yaklaşan, parlak kızıl saçlarıyla etrafındakileri tatlılık komasına sokan bu omeganın içinden çok başka biri çıkmıştı bu bir haftada. Sokaktan geçen her insanın gözlerine öfkeyle bakmaya başlamıştı mesela. İçindeki şüphe ona her şeyi yaptırabilirdi.
Buna birini öldürmek de dahil.
Kendini hiçbir yerde güvende hissetmiyordu, hissetmeyecekti, hissedemezdi. Namjoon ve Seokjin'le bile konuşmaz olmuştu. Gün içinde iş dışında söylediği sözler birkaç cümleyi geçmezdi.
Seokjin artık ona zorla yemek yedirmeyi bırakmıştı. Sadece Yoongi'nin eline ufak tefek kurutulmuş ve taze meyveler, arada da meyve suları tutuşturuyordu. Hepsi Yoongi'nin ayaküstü yediği şeylerdi fakat gün boyunca yere yığılıp kalmasını engelliyordu.
Normalde yemek yemeyi sevmemesine rağmen Seokjin'i kırmayıp yeni tarifleri tadıp yorumlardı. Bundan dolayı bağışıklığı zayıf değildi fakat son bir haftada iyice güçten düşmüştü.
Yoongi'nin kilo verdiği belli oluyordu. Spor salonunun dışarıya bakan camını silerken yukarılara uzanıyor, yukarı çıkmış kazağı daha da incelmiş olan belini açığa çıkarıyordu.
Ya şu an ona bakan bir kamera merceği varsa? Onu çeken kişi yanına gelir, tenhada sıkıştırırsa?
Bu düşünceler Yoongi'nin ellerini panikten titretecek bir hızla camı silmeyi bitirmesine ve üstünü değiştirip patronuna haber verdikten sonra spor salonundan çıkmasına sebep olmuştu. Koşarak kalabalık caddeye girmiş, Namjoon'un evine varmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freckled boy • yoonseok
FanfictionKızıl saçlara ve minik çillere sahip olan Yoongi'den etkilenmeyecek tek bir alfa bile yoktu. Kurt formuna girdiğinde kızıl kürkü ihtişamla parlar, mavi gözleri etrafa ışık saçardı. Hoseok ise yaşadığı dağ evinden çıkmayan, kendini toplumdan soyutlay...