Boşluk.
Uzun zamandır hissettiğim şey derin bir boşluktu. Çalışırken aklımı meşgul ettiğimi sanardım fakat yaptığım tek şey düşünmeyi ertelemekti. Bedenimi yorarak kendimi bloke ediyordum.
Ben Min Yoongi'ydim. Çocukluk ve ergenlik yıllarımda, onlarca alfanın arasında çalışan tek omega olarak kendimi korumayı başarmıştım. Yapılan tacizlere ve zorbalıklara susmazdım. Hatırlıyordum, atılan lafları ve hoyratça savrulan bedenimi.
Zordu.
Tüm o fırtınalara, güneş yüzü göremediğim günlere dayanmak imkansız gibi gelse de başarmıştım. Tanrı'ya her seferinde daha yaşanılabilir bir yere sahip olmak için haykırmıştım. İmkanlarım kısıtlı olsa da, en küçük şeyleri bile yoktan var etmesini öğrenmiştim. Tıpkı Suskunları Savunma Derneğini kurduğum gibi.
Irk, statü veya cinsiyet gözetmeksizin tacize uğrayan herkes için o toplu imdat çağrısını şehrin yöneticilerinden daha büyük sirenlerle duyurmuştum sokaklara. Bakanlıklara dilekçeler gönderterek, yeri geldiğinde önemli isimlerle anonim yollardan bağlantılar kurarak başarmıştım.
Buna en çok katkısı olan kişilerden biri de alanında yeni yeni duyulmaya başlayan Park Jimin'di. Her ne kadar sevmesem de, Taehyung ile olan bağlantısı sayesinde işlerimin hızlandığını inkar edemezdim. Kimliğimi saklamama ve dikkatleri üzerine çeken bu derneğin kurucusu olduğumu saklamama yardım etmişti. Hedef haline gelmekten bu sayede kurtulabilmiştim. Hoseok'a o gün verdiği dosya da bu konuyla alakalıydı. Birileri kimliğimi öğrenme amacıyla dernekte yetkili olan kişileri sıkıştırıyordu. Detayları ben de bilmiyordum, başkasının okuma ihtimaline karşı dosyada yazılmamıştı. Fakat ortalıkta her ne dönüyorsa Kim Taehyung'un bildiğine emindim. Yollarına taş koyacağına dair şüphem yoktu.
Dernek işlerine Namjoon, Seokjin, Taehyung ve Jimin başta olmak üzere insanları toplamaya beş üyeyle başlamıştım. Geriye kalan tek kişi de benim gibi anonimdi, kimliğini hala açıklamayan bir bağışçıydı. Henüz yeni yeni kurulan bir derneğe yüklü miktarlar vermeyi göze alan bu kişiyi yıllardır merak ediyordum. Tanımasam bile ona karşı olan minnettarlığımı defalarca kez dile getirmiştim.
Maskeli veya maskesiz bir şekilde bana destek olan kişiler vardı fakat... Aynı zamanda kendi hikayesini duyurmaya ihtiyacı olan, yardımına koşulması gereken insanlar da vardı. Herkesin benim kadar şanslı olmadığını idrak ettiğimde elimden geleni ardıma koymamıştım.
Ben, Min Yoongi'dim. Uzaktan bakılınca savunmasız bir garson gibi görünebilirdim fakat ağzımı açtığım zaman çıkardığım sesle kimse baş edemezdi. Nitekim öyle de olmuştu. Cılız bedenime rağmen büyük adımlar atmış ve başaramayacağım hiçbir şeyin olmadığına inandırmıştım kendimi.
Belki de bu yüzden alışılmadık bir deneyimdi hapsolmak. Sesimi duyuramamak, hareketlerimi kontrol edememek, görmezden gelinmek... Kendimi bildim bileli özgürlüğümün peşinde koşarken kurduma ne kadar eziyet çektirdiğimi yeni yeni fark ediyordum.
Eğitimimin beşinci günü, "Neler hissettiğini anlatmalısın." diyen Hoseok'a kırgın bir bakış atıp sırtımı dönmüştüm. Kurdumun yaptığı gibi susmuş, konuşamamıştım. O ise sabırla beni beklemişti. En son elinde bir defterle yanıma gelip yazarak içimi dökmemi önermişti. Başta ihtiyaç duymasam da şu an, bu satırları yazıyorum. Bazı şeyleri kendime itiraf etmem gerek.
Sıcak yatağımda ağladığım ve bir mucizenin göğüs kafesimdeki ağrıyı yok etmesini dilediğim gibi. İtiraf ediyorum; kurdumla yüzleşmek, yaşadığım her şeyden daha ağır gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
freckled boy • yoonseok
FanfictionKızıl saçlara ve minik çillere sahip olan Yoongi'den etkilenmeyecek tek bir alfa bile yoktu. Kurt formuna girdiğinde kızıl kürkü ihtişamla parlar, mavi gözleri etrafa ışık saçardı. Hoseok ise yaşadığı dağ evinden çıkmayan, kendini toplumdan soyutlay...