Her kesik bir vazgeçiş.
Her vazgeçiş bir intihar.
Ve her intihar bir yaşam.
Yaşamı sonlandırmak kolaydı fakat sonlanmış bir yaşamı diriltmek zordu. Hazan bunu çok iyi biliyordu. Çünkü onun hayatı seneler önce sonlanmıştı ve artık diriltemiyordu.
Diriltmeyi hiç denemiş miydi, bunu Hazan'da bilmiyordu.
Oda karanlıktı fakat pencereden yansıyan sokak lambasının ışığı sayesinde masada duran neşteri görüyordu. Korkmuyordu, fakat o neştere de uzanmıyordu.
Onun neden oraya bırakıldığını biliyordu, fakat yine de uzanamıyordu.
18 Mart, Hazan'ın doğum günü.
Muhtemel, ölüm günü...
Zihninde dönüp duran çığlıklar bugün susmuştu, tıpkı Caitlyn'in sesi gibi. Sadece bakıyordu ve düşünmemeye çabalıyordu. Düşünürse yapardı, düşünürse belki de vazgeçerdi.
Yutkundu, öyle sesli yutkundu ki odada biri olsaydı muhtemelen o da duyardı.
"Caitlyn," diye fısıldadı Hazan haftalar sonra. Bu onun dilinden dökülen ilk kelime oldu. "Is that you?"
(Caitlyn, bu sen misin?)
"I wont say sorry Cait," diye fısıldadı dürüst bir yaklaşım göstererek. "I'm not sorry as you know." Neştere uzandı ve sanki aylardır buzlukta kalmış gibi soğuk olan neştere dokundu. Parmaklarının uçları anında soğuk karşısında sızladı.
(Özür dilerim demeyeceğim Cait. Bildiğin gibi üzgün değilim.)
Yapabilirdi.
Yine yapabilirdi.
Ve bu sefer onu engelleyen bir annesi olmazdı.
Karanlıktı, gün aydınlandığında bile direkt hemşire odaya girmeyecekti. Hazan burada kendine zarar verse hiç kimse onu görmeyecekti, ta ki ölene dek. Hazan bir kez daha yutkunduğunda neştere baktı. Keskin değildi, körelmişti fakat bu da iş görürdü. Hatta bu sefer kan kaybından ölmese bile enfeksiyon kapıp ölebilirdi.
"Chrissy, i want to fell like you."
(Chrissy, senin gibi hissetmek istiyorum.)
Karanlık olmasına rağmen neştere yansıyan gözlerini görebiliyordu. Uzun zamandır yaşam enerjisi vermeyen gözleri artık daha da ölü bakıyordu. Nefes almak yaşıyor demek değildi, bunu en iyi Hazan biliyordu.
Fakat ilk defa yaşadığını hissetmek için bile mücadele veremeyeceğini fark etti.
Parmağının ucunu neşterin kör bıçağına değdirdiğinde soğukluğu bütün tüylerini diken gibi yaptı. Chris, intihar etmişti ama bileklerini keserek etmemişti, kendini asmıştı. Hazan'sa bu yola Chris'in ardından başlamış olsa da ilk olarak o bileklerini kesmişti.
Bir kez daha burada olmasının temel nedeni 5 şubat 2016'da bileklerini kesmesiydi.
Annesi, Hazal Hanım'a yakalanmıştı ve Hazal Hanım anında müdahele etmişti. Belki o gün annesine yakalanmasaydı hayatının son dört yılı olmayacaktı. Belki o gün yakalanmasaydı şu an kör neşterin yansımasında cansız bakan kahverengi gözlerini görmeyecekti.
Deris bir nefes aldığında Hazan neşterin keskin ucuna parmağını bastırdı. Sandığı gibi keskin değildi, tamamıyla kördü fakat derisini kesebileceğini fark etti. Yapmak istediği buydu, bileklerini bir kez daha kesmek.
Ve bu sefer son nefesini vermek.
Kurumuş dudaklarını günler sonra ıslattığında kabuk bağlamış pürüzlü yüzeyi hissetti.
"Bunu yapabilirsin," diye mırıldandı kendi kendine. Bunu yapabilirdi.
Bu sefer yaşadığını hissetmek için değil, yaşamına son vermek için yapabilirdi.
Son kesişinden bu yana izi kalan parmağını neştere bastırdığında ilkten canı yandı, fakat çok geçmeden parmağında bir sıcaklık hissettiğinde nefesini tuttu. Paslı neşter saniyeler içinde parmağından dökülen kana bulandığında görüşü puslaşmıştı.
Büyü bir kesik değildi, hatta kan akmasa ve canı yanmasa orada kesik olduğunu bile hissetmezdi.
Fakat birkaç damla da olsa kan dökülmüştü ve parmağı yanmaya başlamıştı.
Yaşadığını hissetti Hazan.
O canı yandıkça yaşadığını hissediyordu, bu yüzden de yaşamına son veremiyordu. Fakat bu sefer yorulmuştu. İnsanların ona bakışından, insanların ona inanmayışından hatta insanların onu dinlemeyişinden.
Hazan dinlenilmek istiyordu.
Kimse Hazan'ı dinlemiyordu.
Tek bir kişi dışında.
Telefonuna aniden mesaj atan o adam.
O Hazan'ı dinlemişti. Hazan ona kendini hiç açmamıştı ama o Hazan'a dair en karanlık sırlarını bile biliyordu. Daha söylememişti ama hissetmişti. Belki ona bir gün söylerdi, bunu kullanmak için. Belki de söylemezdi, bilmiyordu fakat bildiğini biliyordu.
Gözlerinin önünde bir silüet canlandığında Hazan gözlerini yumdu.
Karanlığından daha karanlık bir silüet tam karşısındaydı.
Elini elindeki neştere doğru tutuyordu. Karşı çıkmadı. Elindeki neştere uzanmasına izin verdi. Çünkü Hazan bu sefer de beceremeyeceğini hissetmişti. Bir kez daha yaşadığını hissederken son nefesini vermek istemiyordu.
Elindeki neşter kayıp yere düştüğünde odada tok ses yankılandı.
Tak, tak, tak.
Parmağından bir damla kan beyaz yorgana döküldü.
Pıt, pıt, pıt.
Rüzgârı hissetti Hazan. Geceden beri cama vuran sert rüzgârı. Kulakları uğuldadı. Karşısındaki siluetin silikleşip yok olmasını hissetti. Karanlığı yok olmuştu fakat varlığı hâlâ odadaydı. Hemen yatağında Hazan'ın yanındaydı.
Oysa yanında kimse yoktu, Hazan bu odada yalnız başınaydı.
Fakat yanındaydı, bu sefer mesajlarıyla değil de hissiyle yanındaydı.
Hazan bunu kendine yapmaması gerektiğinin bilincindeydi fakat zihni mantığına ters işliyordu.
"I'm sorry, Chrissy," diye mırıldandı Hazan karanlığa doğru. "I didn't want this to happen."
(Üzgünüm Chrissy. Bunun olmasını istemedim.)
Hazan parmağını dudağına götürdüğünde sıcak kanın ağzında patladığını hissetti. Çok fazla kan yoktu ve akmıyordu. Hazan diliyle parmağındaki bütün kanı emdiğinde parmağındaki sızı arttı. Hazan acı çektikte yaşadığını hissetti.
Kanın metalik tadı dilinde patladı.
Hazan haftalar sonra nefes aldığını hissetti.
Hazan o an bir telefonu olsun istedi. Ona ulaşmak, ona yazmak istedi. Burada geçirdiği bir ayın sonunda ona ulaşmak istedi. Fakat telefonu yoktu. Ona ulaşamazdı. Telefon bulsa bile numarasını ezbere bilmiyordu.
Hazan çaresizdi.
Hazan yalnızdı.
Hazan mutsuzdu.
Yere düşen neştere bir daha dönüp bakmadı. Biliyordu, sabah hemşire geldiğinde kanlı neşteri görecekti ve bir aydır göstermeye çalıştığı ilerlemenin gerilediğini göreceklerdi. Belki de Hazan'a artık hareket dahi ettirmeyeceklerdi. Hazan bunu umursamadı. Yatağının hemen sağ tarafındaki varlığı hissetti ve ellerini yastıkla yanağının arasında koyarken cenin poziyanında sağ tarafında döndü.
Sanki karşısındaymış gibi.
Sanki onu sarmayalabilirmiş gibi.
Hazan gözlerini kapadı.
Bu sefer onun yanında onun varlığını hissederek.
Bu sefer haftalardır duyduğu çığlıkları duymayarak.
"Doğum günün kutlu olsun," diye fısıldadı Hazan kendi kendine. "Hayat sömüren."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
XXOX | Texting
Teen FictionGizli Sapık: Beni arama, beni bulma. Sana demiştim. Beni öğrendiğin an bu biter. (11.56 PM) XXOX: Bitsin o zaman lanet olası, SEN KİMSİN (11.56 PM) XXOX: CEVAP VERSENE KİMSİN SEN (11.58 PM) Gizli Sapık: İntihar vesilen. :) (12.00 AM) Kurgu, olumsuzl...