2.1

209 20 0
                                    

Bir ay.

Koskoca bir ay geçmişti.

Hazan vize sınavlarına girmiş ve notlarını eski sınav notlarına nazaran düşürmüştü. Bunun nedeni aklını zorlayan Erik Clark'tı. O bir aylık süre boyunca Erik bir daha mesaj atmamıştı. Hazan'da onu unutmaya çalışmış ama başaramamıştı. 

Aklınızdan hiç ayrılmayan birini unutamazdınız.

O gün yolladığı mesajları hâlâ açmamıştı, bildirimleri de okumamıştı. Sohbetini arşive gizlemiş ve bir daha görmemişti. Mağazaların bile çoğu zaman mesaj yollamaktan vazgeçtiği bir numaraydı, Hazan'ın telefon numarası. Bu yüzden o bir aylık sürede telefonunu neredeyse hiç eline almamıştı.

"Dağılabilirsiniz."

Dersin hocasının sesini duyan Hazan daldığı düşüncelerden sıyrılırken defterini ve kalemini çantasına koymaya koyuldu. Bir aylık süre zarfında sınıfta gördüğü herkesi incelemişti. Erik Clark'ı en son dört sene önce görmüştü ve ona göre insanlara bakıyordu. Lakin Erik Clark'ın simasını anımsatan hiç kimseyle karşılaşmamıştı.

Ya tahmininde yanılmıştı ya da Erik Clark kendini göstermemek için artık sınıfa gelmeyi bırakmıştı.

Ki Hazan, ikinci seçeneği düşünüyordu.

"Hazan Allen, sizinle konuşacaklarım var."

Hazan, dersin hocanın sesini duyduğunda hocasına baktı ve "Tabii hocam," dedi. Her ne kadar yazabiliyor olsa da türkçe kelime telaffuzları kötüydü. Ve bu birkaç insanın Hazan'a alayla bakmasına neden oldu.

Başkası yapsa oldukça sempatik bulacakları söylemleri, Hazan'ın sırf ilgi çekmek için yaptığını düşündüklerinden onu zorbalıyordu.

Hazan'da buna karışmıyordu. Çünkü karmaya inanıyordu ve lisede insanlara açtığı savaşın sonunda bütün oklar kendine çevrilmişti. 

Hazan, lisede zorbaladığı insanların nasıl hissettiğini hâlâ kestiremiyordu. İstese çok rahat eski hâline dönebilirdi. O sadece uğraşmaktan sıkılmıştı ve etrafında dönen her şeye kulaklarını ve gözlerini kapamıştı.

Onlarsa, savaşmak bir yana dursun düşüncesini bile akıllarından geçirmemişlerdi.

Dersin hocası saatine baktı ve "Beş dakikaya odama gelebilirsin Hazan," deyip, sınıftan ayrıldı. 

Hazan çantasını omzuna taktığında sınıftan bir kızın ona dair dediklerini duydu. "Dedikodular doğruymuş, notları muamele çekerek alıyor. Baksanıza, bir sınavdan düşük not aldı, Kenan Hoca anında kızı odasına çağırdı."

"Yazık," dedi bir başka kız. "Keşke vücuduyla değil de zekâsıyla okusaydı."

"Bu ucube de zekâ ne arar? Yurtdışı imkânları olmasaydı üniversite bile kazanamazdı."

Hazan bu tarz cümlelere alışmıştı. Öyle ki başta muamele çekme terimini çok farklı anlamıştı ve ona hakaret etmediklerini düşünmüştü. Lakin gerçeği öğrendiğinde evine gitmiş, sessizce ağlamış ve ertesi gün uyandığında sanki hiç duymamış gibi davranmıştı.

Tıpkı şimdi duymazlıktan gelerek davrandığı gibi.

İnsanlar konuşurdu.

İnsanlar susardı.

Lakin kelimeler asla susmaz ve unutulmazdı.

Tıpkı zamanında Hazan'ın dilinden dökülen, "Caitlyn Hope, Fen Bilimleri Hocası Bay Walker ile yatıyor," dediği gibi.

Doğru bilgi miydi, bilmiyordu. Çünkü Caitlyn Hope ve Bay Walker'ı sadece boş bir sınıfta soru çözerken görmüştü. Caitlyn çözemediği bir soruyu Bay Walker'a soruyordu ve Bay Walker yakın bile olmayan bir mesafede öğrencisine soruyu açıklıyordu.

Chris ile yiyişmek için boş sınıf ararken onları görmüşlerdi ve ikisi bir olup, masalarına durumu çok farklı açıklamışlardı. Öyle ki Patrick, bu cümleyi duyduktan sonra gözlerini fal taşı gibi açmış ve anında lisenin magazin sayfasına anonim olarak bunu yazmıştı.

Ertesi gün bütün okulda dedikodu yayıldığında Bay Walker okuldan atılmıştı ve Caitlyn Hope disipline gitmişti.

Ve Caitlyn'in sancılı dönemi o disiplinden sadece kınama alarak kurtulmasıyla başlamıştı.

Beş dakikanın ardından Hazan hocasının odasının kapısına geldiğinde derin bir nefes aldı ve kapıyı çaldı. İçeriden, "Gel," komutu gelmesiyle beraber kapıyı açtı ve Kenan Hoca'nın odasına girdi.

Küçük bir odaydı ve odanın içinde bir masa, iki koltuk ve bir dolaptan başka bir şey yoktu. Kâğıtlar masanın üzerine yığılmıştı ve açık bilgisayarda not girme sayfası açılmıştı. Kenan Hoca sınav kâğıtlarını sisteme yüklüyordu.

"Evet Hazan," dedi Kenan Hoca dikkatini bilgisayardan alıp Hazan'a yöneltirken. "Seni neden çağırdığımı az boz tahmin edebiliyorsundur diye düşünüyorum."

Hazan kafasını sallarken, "Notlarımı düşürdüm," diye mırıldandı. Çoğu zaman sesi çıkmazdı, kısık sesle konuşurdu.

"Biraz sesli konuş Hazan," diye ikaz etti Kenan Hoca. "Seni duyamıyorum."

"Notlarımı düşürdüm," dedi Hazan bu sefer daha yüksek bir sesle. "Bu yüzden beni çağırdınız."

Kenan Hoca kaşlarını kaldırarak karşısındaki kıza baktıktan sonra, "Öğrencilerimin notlarıyla ilgilenmiyorum Hazan," dedi. "Bir daha dersimde uyursan, aldığın notun bir önemi kalmayacağını söylemek için çağırdım."

 Hazan günlerdir uykusuzluk çekiyordu ve Kenan Hoca'nın dersinde de sadece beş dakikalığına gözünü kapamıştı. Amfide değillerdi, en arkada oturmuştu lakin yine de hocasına yakalanmıştı. 

"Özür dilerim hocam," dedi Hazan düz bir sesle. "Bir daha tekrarlanmayacağına emin olabilirsiniz."

Bahaneler türetmeyi sevmezdi, direkt özür diler ve sıyrılırdı.

"Başarılı bir öğrencisin Hazan," dedi Kenan Hoca samimi bir sesle. "Fakat aylardır kendinde değilsin. Ne olduğunu beni ilgilendirmez ama aklındaki düşünceleri silmezsen akademik kariyerin düşüşe geçecek."

Hazan, dalgınlığının dışarıya da yansıdığını hocası onu ikaz edene kadar fark etmemişti. Bu durum onun sinirlerini bozsa da gülümsedi ve "Tavsiyeniz için teşekkür ederim," dedi aksanı bozuk olduğu için hocası ne demek istediğini duymadı ama anladı. "Size iyi dersler dilerim."

"İyi dersler, Hazan."

Hazan hocasının cevabından sonra hızla odasından çıktığında kaşları sinirden çatılmıştı ve burnundan soluyordu.

Bir aydır hayatında değildi, onunla iletişimi yoktu lakin bir ay sonra bile onun yüzünden başına iş açılabiliyordu.

Akıl kârı değildi.

Hayatında olmayan bir insanın onun hayatına bu kadar müdahele edebilmesi, akıl kârı değildi.

Hızla çantasından telefonunu çıkardı ve neredeyse bitmek üzere olan şarjıyla karşılaştı. En son telefonunu üç gün önce şarj etmişti ve telefonu artık kapanmak üzereydi. Bunu umursamadı ve hızla mesajlaşma uygulamasına, ardından arşive girdi.

Açmadığı üç mesajı bir ay sonra okudu.

13 Ocak 2020

Gizli Sapık: Sen hep üretmeyi severdin, küçük kız. Senden öğrendim kurgu üretmeyi. Senden öğrendim yalanları gerçekmiş gibi göstermeyi. (04:54 PM)

Gizli Sapık: Bu oyun bitmedi, küçük kız. Sen benim kim olduğumu öğrenmedin, ben sana bir yalanın gerçek olduğunu gösterdim. (04:55 PM)

Gizli Sapık: Şimdi yatıp dinlen ama şunu da bil, Hazan. Bugün inandığın yalan, yarın kâbusun olduğunda gözlerini kapayamadığın için kendinden ve benden nefret edeceksin. (04:55 PM)

XXOX | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin