3.1

154 13 0
                                    

Yaşam ölümü arzulatırdı.

Ölümse yaşamı.

Ölmek üzere olan bir insan daha fazla yaşamak için elinden gelen her şeyi yapabilirdi. Fakat ruhu çoktan ölmüş bir insansa yaşamayı değil, ölümü arzulardı. İnsanlar ulaşabildiklerine değil, ulaşamadıklarını isterdi ve Hazan ne istediği bilmiyordu.

Ölmek istiyordu, fakat ölürken yaşadığını hissediyordu.

Yaşamak istiyordu, fakat yaşamak için ölüme uzanması gerekiyordu.

Ne zamandır bu konumda olduğunu anımsamıyordu. Çünkü kendini bildi bileli Hazan böyleydi. Sadece eskide bu yanını gizlemez ve insanlara sataşırdı, kendine sataşmamak için. Şimdiyse insanlardan vazgeçmişti ve kendine sataşmaya başlamıştı.

Hazan hem yaşamı hem de ölümü arzuluyordu.

Fakat ikisini elde edebilmek mümkün değildi.

Bu yüzden hemen yanında oturan adama teşekkür etmişti.

Ona her ikisini elde edemeyeceğini öğrettiği için.

Hazan yaşamak istediği dün fark etmişti. Acı çekebilirdi, canı yanabilirdi, ağlayabilirdi hatta güledebilirdi ama gün sonunda yaşamak istiyordu. Çünkü ölüm onun için sessizlik değildi, bir kayboluştu.

Bunu dün, gözlerini kapadığında gördüğü onun varlığı hissettirmişti.

Onu özlemişti.

Onunla konuşmayı.

Ona sinirlenmeyi.

Hatta onun, onu çözmesini bile özlemişti.

Yanındaki adamın dudakları yukarı doğru kıvrıldığında, "Hayat sömüren," diye fısıldadı. Hemşireler onlardan uzakta olduğu için ikisinin konşmasını kimse dinlemiyordu. Zaten diğer hastalarda kendi hallerindeydi.

Biri salondaki akoru bozuk piyanonun başında rastgele tuşlara basıyor, diğerleri kartlarla kendi kurdukları kart oyununu oynuyordu. Bazısı piyanodan sanki ritmik şarkılar çalıyormuş gibi dans ediyordu.

İkisi dışında herkesin meşkalesi vardı.

"Başaramamışsın."

Hazan'ın parmağındaki yara sızladığında hemen yanındaki adamın sargılı parmağına baktığını hissetti. Kendisininde gözü parmağına daldığında, "Hayır," diye fısıldadı. Sesi istese de güçlü çıkmıyordu. "Başardım." 

Fakat her başarı bir galibiyet değildi.

"Nefes alıyor olman yaşadığın anlamına gelmez." Sesi kalındı, Hazan onu defalarca kez görmesine rağmen yüzünü hiç incelememişti ve simasını çok fazla bilmiyordu. Fakat yine de yüzüne bakmadı.

O her gece, gece yarısı odasına gelen ve sessizce duran bir yabancı olacaktı.

"Yaşamayı hak eden birisi değilim zaten."

"Neden o zaman?"

Hazan hastane terlikli ayağına bakarken, "Onun için," diye mırıldandı.

"Peki o da senin ölümünü istiyorsa?" Hazan ilaçlar yüzünden düşünemiyordu fakat çok kısa bir an için yanındaki adamın o olabileceğini düşündü. Fakat bu imkânsızdı. Yanındaki adam ondan çok daha uzun süredir buradaydı ve burada telefon yoktu. Telefonu bir şekilde halletmiş olsa bile bilgisayarı yoktu.

O kişi hackerdı, bilgisayarsız asla Hazan'a ulaşamazdı.

Omuz silkti. "İstiyor zaten," diye homurdandı. 

"Peki sen?" diye sordu Hazan. "Sen istiyor musun?"

Hazan bu sorunun cevabını senelerdir verememişti. Hep denemişti fakat gün sonunda onu ölümden ayıran biri olmuştu. İlk başta annesi, sonra doktorları, sonra kendisi ve en sonunda da o kendisi ölümden ayırmıştı.

"Bilmiyorum," diye kabul etti. "Sanırım."

"Cevabı biliyorsun," dedi yanındaki adam. "Sen hayat sömürensin, kendi yaşantını değil çevrendekileri ölüme mahkum edersin."

"Haklısın, sanırım benim hayattaki tek nedenim bu."

"Değil," dedi bu sefer de. "Sadece ilgi isteyen küçük bir kız çocuğusun."

Hazan omuz üzerinden yanındaki adama baktığında boyunun kısalığından sebep ona alttan bakmak zorunda kaldı.

"Beni nereden tanıyorsun?" diye sordu. "Seninle hiç konuşmadım."

Yanındaki adamın dudakları bir kez daha yukarı doğru kıvrıldığında Hazan cevap vereceğini sandı fakat vermedi. Onun sesini ilk defa dün gece duymuştu. Fakat karşısındaki adam Hazan'ı tanıyor gibi hayat sömüren demişti.

Hazan, hayat sömürendi.

Önce Caitlyn'in hayatını sömürmüştü, ardından Ronan Walker, peşinden Chris ve en sonunda kendi hayatını sömürmüştü.

Karşısındaki adam bunları bilmiyordu fakat yine de ona doğru lakabı takmıştı.

"Yaşamak için nefes almak gerekmez," dedi bir kez daha. 

"Ağlamak için de mutsuz olmak gerekmez," diye diretti Hazan.

"Yaşamaya çalış küçük kız," dedi yanındaki adam kanepeden kalkarken. "Çünkü ölüm bile bazen ödül olabiliyor ve sen ödüllere layık değilsin."

Hazan şaşkınlık içinden gözlerinin önünde ortak salondan giden adamın arkasından bakakaldı. O adamın hayatına dokunmadığına adı kadar emindi fakat o adam onun yaşamaya değer olmadığını söylüyordu.

Tıpkı telefonundaki adam gibi.

Hazan'ın kafası gitgide daha da karıştığında gözlerini yumdu ve düşünmeye çalıştı.

O buradaydı, o aylardır buradaydı fakat telefonundaki adam aylarca burada değildi.

O değildi fakat Hazan oymuş gibi hissetti.

Ve Hazan daha önce hiç hislerinde yanılmamıştı.

XXOX | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin