Hazan insanlara kolay alışabilen birisi değildi.
Fakat haftalar sonra ortak salona girdiğinde kanepede gördüğü kişiyle afalladığını hissetti.
Geri gelmişti.
Hemen kanepede oturuyordu ve ne hikmetse yarın Hazan hastaneden de ayrılıyordu. Babasıyla konuşmasının ardından bir hafta geçmişti. Öyle ki Hazan her gün doktoruyla iletişim kurmuş ve gerçekten iyileştiğini doktoruna ispatlama ihtiyacı duymuştu.
Oysa her şey bir rolden ibaretti.
Sadece hastaneden kurtulmak istiyordu.
Bir de her gece duyduğu çığlıklardan. Artık sadece geceleri duymuyordu. Bazen gün içinde bazense uykusunda duyuyordu ve Hazan artık o çığlıkların gerçek olduğuna inanıyordu. Biri her gece çığlık atıyordu.
Ve ne hikmetse Hazan'dan başka hiç kimse de bu çığlıkları duymuyordu.
Kanepeye doğru gittiğinde hemen yanına oturdu ve son üç haftadır yaptığı gibi televizyonda yanan ateşi izledi. Hiç kimseyi aldırmadan, etraftaki sesleri yok sayarak televizyondan gelen küçücük çatırdı seslerini dinledi.
"Yoktun," dedi Hazan dakikalar sonra, çünkü yanındaki adam konuşmamış o da ateşi izlemişti. "Hastaneden ayrıldığını sandım."
Yanındaki adamın dudaklarından histerik sesi döküldüğünde gözleri, sanki böyle bir şey mümkünmüş, der gibiydi.
Hazan onun ne için burada olduğunu bilmiyordu. Çünkü burada yatan herkes hastalıktan yatmıyordu. Kimisi bağımlılığından, kimisi Hazan gibi intihara kalkıştığından kimisiyse gerçekten hastalıktan yatıyordu.
Yanındaki adam hasta değildi, Hazan bunun farkındaydı.
Bağımlı da değildi, Hazan daha önce bağımlı görmüştü adamın gözleri asla bağımlı gibi bakmıyordu.
İntihara mı kalkışmıştı?
Hazan adamı ilk gördüğünde bileklerine bakmıştı, fakat bileklerinde bir kesik izi görememişti. Ondan sonra da bedenini hiç incelememişti. Çünkü Hazan sadece bileklere bakardı. Hayatına son vermek isteyenler genelde bileklerini keserdi.
Geriye kalan sadece acı çekmek isterdi.
Fakat Hazan, yanındaki adamın yüzüne baktığında onu son gördüğünden bu yana daha yorgun, hatta daha solgun göründüğünü fark etti. Gözaltları onu son gördüğünde de morarmıştı fakat şimdi daha belirgindi. Dudakları kuraklıktan solmuştu ve çatlamıştı. Saçları darmadağınık, kaşları çatıktı.
"Sana insanları incelemenin görgü kurallarına girmediği öğretilmedi mi ufaklık?" dedi sakin bir ses tonuyla, sesi bile yorgun çıkıyordu.
"Yorulmuşsun," diye mırıldandı kendi önüne dönerken. "Umarım buna değmiştir."
Hazan'ın yaptığı imayı anlayan adam alaycı bir şekilde gülümsedi. "Değdi."
Hazan aslında dalga geçmişti, çünkü burada kimseyle vakit geçiremeyeceğini biliyordu fakat yanındaki adamın keyifli sesini duyduğunda yorgunluğunun altındaki keyfi ilk defa fark etti. Kaşları şaşkınlıkla kalktı.
"Hah?"
Yanındaki adam bir kez daha suskunluğa gömüldüğünde, "Ben Hazan," dedi Hazan. Artık karşısındaki adamın ismini öğrenmek istiyordu. Bir daha onunla karşılaşmayacağını biliyordu fakat artık hayatındaki yabancıların geçip gitmesini istemiyordu.
Bir yabancı girmişti ve bir yabancı gitmişti değil.
Bir yabancı gelmişti ve o yabancı arkadaş olmuştu olmalıydı.
Fakat yanındaki adamdan ses gelmedi.
Hazan hoşnutsuzluk yüzünü kırıştırdığında ayaklarını sallamaya başladı. Boyunun kısalığından ayakları yere değmiyordu bile. "Haftalardır yoktun," dedi bir kez daha. "Geceleri de odama gelmedin."
"Bu kadar merak edeceğini düşünmemiştim," dedi düz bir sesle.
"Alışmıştım."
Adam Hazan'a doğru döndü ve burnuna fiske atmadan önce, "Aklında bulunsun ufaklık," dedi. "Bu dünyada alışmak kendine yapabileceğin en büyük kötülüktür. İnsanlar alışkanlıklarından vazgeçemedikleri için kendilerinden vazgeçerler."
"Yarın gidiyorum," diyerek Hazan konuyu değiştirdi. Burnuna fiske attığı için karşısındaki adama bilenmişti fakat bunu hiçe saydı. "Bir daha görüşmeyeceğiz."
"Biz hiç görüşmedik," dedi tekdüze bir sesle. "Sen yanıma geldin, sen konuştun ve ben cevap verdim."
Hazan duvara çarpmış gibi dumura uğradığında bir an bakakaldı. Ardından elektrik çarpmış gibi kendine geldiğinde daha önce hiç utanmadığı kadar utandığını hissetti. Çünkü karşısındaki adam haklıydı.
Belki kanepeye ilk Hazan oturmuştu fakat Hazan onun aylardır burada olduğu bir kanepeye sadece ondan önce oturmuştu. O sessiz kalmıştı, Hazan zaten o dönemler sessizdi. Hazan konuşmuştu ve yanındaki adam da karşılık vermişti.
"Haklısın," dedi, keyfi kaçmıştı. "Ama bu yine de konuşmadığımız anlamına gelmez." Ardından göz ucuyla parmağındaki geçmiş olan yara izine bakarken. "Ya da bana yardım ettiğin, ölümüm için olsa bile."
"Bir konuda anlaşalım ufaklık," dedi adam. "Ben sana yardım etmedim, sana istediğini verdim. Ve sen, her konuda olduğu gibi bunda da başarısız oldun."
Hazan şaşkınlıkla, "Ben sana ne yaptım?" diye sordu. "Seni tanımıyorum bile ama beni öldürmek istiyorsun." Sesinde aksan yoktu, İrlanda'yla alâkası yoktu. Türkiyede de hiç kimseyle tanışmamıştı. "Bana bilenmişsin."
"Seni öldürmek istediğimi de nereden çıkardın?" diye sordu. "Masana bir neşter koyduğum için mi?"
"Bunun başka anlamı mı var?"
"İradene hâkim olamıyorsun değil mi?" diye sordu, eğer yüzünü görmeseydi cümleleriyle öfkelendiğini hissedebilirdi ama karşısındaki adam oldukça sakindi, tıpkı sesi gibi. "Eline bir neden geçse her daim kendini kesecek misin?"
Hazan duydukları karşısında bir kez daha şaşırdığında, "Sen benim irademi mi ölçtün?" diye sordu ve güldü. Tamamıyla alaycı bir gülüştü ve neşeden oldukça uzak, soğuktu. "Kimse kimsenin eline neşter verip ona yaşa demez."
"Sen yaşasaydın."
"Yaşıyorum," dedi Hazan. "Karşındayım ve capcanlıyım."
"Nefes almış olman yaşadığın anlamına gelmez."
"Haklısın," dedi Hazan. "Ama her nefes almayanında öldüğü söylenemez. İnsanlar bazen ölümle yüzleşmeden yaşadığını hissedemiyor."
"Yaşadığını hissetmek için canını yakmak sadece senin gibi aptalların işi."
"Öyle mi?" dedi Hazan hayretle, sesi istem dışı yükseldiğinde derince bir nefes aldı ve sesini alçalttı. "Söylesene sen neden buradasın? Psikolojik bir sorunun yok, bağımlı gibi de durmuyorsun. Benim bildiğim geriye tek bir neden kalıyor, benimle aynı neden."
"Herkesi kendin gibi sanmaktan vazgeç," dedi adam.
"Söyle o zaman," diye diretti Hazan. "Neden burada olduğunu söyle ve beni şaşırt."
Adam, eğer kibrine yenik bir insan olsaydı Hazan'ın attığı oltaya düşerdi fakat o sadece omuz üzerinden yanında oturan küçük kıza baktı. Boyu gerçekten çok kısaydı ve yanında küçük kız kardeşi gibi duruyordu.
"İyi denemeydi ufaklık," dedi adam.
Hazan kasti olarak yapmamıştı fakat yaptığı manipülasyonu fark ettiğinde omuz silkti. Merak etmeyecekti. Bu saatten sonra kendi dışında hiçbir şeyi merak etmeyecekti.
"Pekâlâ," dedi Hazan kanepeden kalmadan önce. "Görüşürüz yabancı, tabii bir daha görüşebilirsek."
Hazan ardına bile bakmadan kendi odasına doğru ilerledi ve bir yabancıyı ardında bıraktı.
Bu saatten sonra kimseyi hayatına zorla dahil etmeyecekti, zaten hiç kimseyi de zorla dahil etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
XXOX | Texting
Teen FictionGizli Sapık: Beni arama, beni bulma. Sana demiştim. Beni öğrendiğin an bu biter. (11.56 PM) XXOX: Bitsin o zaman lanet olası, SEN KİMSİN (11.56 PM) XXOX: CEVAP VERSENE KİMSİN SEN (11.58 PM) Gizli Sapık: İntihar vesilen. :) (12.00 AM) Kurgu, olumsuzl...