3.2

148 13 0
                                    

İki hafta geçti.

Hazan'ın yatağındaki doktorlar ona baktıktan sonra kaybolmuştu. Hazan o neşteri doktorun ya da hemşirenin almadığını iyi biliyordu. Çünkü o neşter bir itiraftı ve o itiraftan sonra kurtulması mümkün değildi.

Hazan o neşteri kimin aldığını tahmin edebiliyordu.

Bir kez daha ismini bile bilmediği bir yabancı hayatında vardı ve o yabancı ona hem ölmesi için yardım etmiş hem de yakalanmaması için.

İki hafta boyunca ne zaman ortak salona gitse onu görmemişti. O kanepede yalnız başına oturmuş ve tek başına kanepeyi izlemişti. Neden gelmediğini bilmiyordu. Onun son cümlelerinden sonra aralarında hiç olmayan bağ da hiç oluşmamak üzere kopmuştu.

Hazan bu süre zarfında ara ara hemşireyle konuşmaya başlamıştı.

Çünkü artık buradan kurtulmak istiyordu.

Buradan bir an önce çıkmak ve Gizli Sapık'ı bulmak istiyordu. Artık daha net bir şekilde, daha kendinden emin bir şekilde. Çünkü artık Gizli Sapık'ın ona neden yazdığını anlıyordu. Onu neden kendi öldürmek istediğini ve daha nicesini.

Çünkü anlamıştı.

Ölümü arzulayan bir insanı ölümden korkutamazdınız ama duygulardan kaçan bir insanı duygularda boğabilirdiniz.

Gizli Sapık, gerçekten Hazan'ı öldürmek istiyor muydu, Hazan bundan emin değildi.

Fakat kesinlikle Gizli Sapık, Hazan'ın ona karşı bir şeyler hissetmesini istiyordu.

Bu aşk değildi.

Hazan aşkı hissedecek bir karakter değildi.

Bencildi ve kendinden başka kimseyi de önemsemezdi. Hayatındaki her şeyi bilen insanın bunu bilmeme ihtimali sıfırdı. Hazan'ın ona muhtaç olmasını istiyordu. Hazan'ın sadece onunla konuşmasını ve sadece sırtını ona dönmesini istiyordu.

Hazan farkında olmasa bile zaten ona sırtını dönüyordu.

Sırtındaki hâlâ bıçaklara rağmen.

Hazan'ın babası odaya geldiğinde Hazan bu sefer yatmıyordu ve babasının yüzüne bakıyordu. Sean Allen, kızının gözlerinin içine bakıyor ve iki buçuk hafta önce gördüğü ölü gözlerin askine sadece donuk bakan kahverengi gözleri görüyordu.

"I miss you baby girl."

(Seni özledim, küçük kız.)

Hazan bacaklarını bir ileri bir geri sallarken, "Türkçe konuşabilir misin?" diye mırıldandı. "İngilizce başımı ağrıtıyor."

Ana dili ingilizceydi, Türkçe'den çok ingilizceye beyni yatkındı fakat burada kaldığı bir buçuk ayın sonunda ingilizce gerçetken de kızının başını ağrıtmaya başlamıştı. Hazan bu durumun hoşnutsuzluğu karşısında yüzünü buruşturmamak için kendini zor tuttu.

"Küçük kızım," dedi babası aksanlı bir sesle. "Seni çok özledim."

Babası, eşi Hazal Hanım sayesinde çok daha önceden Türkçe öğrenmeye başlamıştı ve Hazan'a nispeten Türkçeyle daha aşinaydı. Fakat zorunda kalmadıkça Türkçe konuşmuyor ve kendi dilini unutmuyordu.

Hazan babasının yüzüne bakmadı. "Buradan ne zaman çıkabilirim?"

Babasının uzun zamandır bunun için çabaladığını biliyordu. Öyle ki yattığı ilk andan beri Hazan'ı buradan çıkarmak için çabalayan babasıydı. Doktoru bunu ona hiçbir zaman söylememişti ama hemşire üç gün önce bunu kendisine söylemişti.

"Biraz daha burada kalman gerekiyor," dedi babası aksanlı bir sesle. Bazı kelimeleri yutmuştu ama Hazan yine de anladı. "Çok kısa sürede seni buradan çıkaracağım."

Annesi, Hazal Hanım burada geçirdiği bir buçuk aylık süre boyunca hiç hastaneye gelmemişti. Hazan buna şaşırmamıştı fakat üzülmeden de edememişti. Her ne kadar Hazal Hanım'ın kendisine güvenmediğini ve inanmadığını bilse de annesini yine de yanında görmek isterdi. Tıpkı babası gibi çabalamasını.

Fakat gerçeği kendi de biliyordu.

Hazan gözlerini babasından kaçırdığında babası Hazan'ın ne düşündüğünü direkt anladı. "İşleri bu sıralar çok yoğun," dedi Sean Allen. "Rakip tekstil firmasıyla ihaleye hazırlanıyorlar. Patronu Hazal'ı bırakmıyor."

Hazal Hanım, İrlanda'dayken önemli bir şirketin bölge genel müdürüydü ve kariyerini kazıyarak yarattığı için özgüveni tamdı. Bu yüzden Türkiye'ye döndüklerinde kendine yeni iş bulması zor olmamıştı. Fakat Hazan, bunun tamamıyla bahane olduğunu da biliyordu.

Her anne, çocuğuna vakit ayırmak isterse ayırırdı.

Her ebeveyn, her daim önceliği çocuğu olmasa bile ayırırdı.

Bir buçuk ay kısa bir süre değildi.

"Anladım," dedi Hazan. Anlamamıştı. Anlamak istememişti.

"Doktorunla konuştum," dedi babası. "Tedaviye olumlu yanıt veriyormuşsun. Haftaya kendi evimizde olabiliriz."

Kendi evimiz.

Hazan için artık pek de önemi olmayan bir cümle. Bir önceki evden de hastaneye diyerek zorla çıkarılmıştı, Kocaelin'de ki evden de. Artık kendini oraya ait hissetmiyordu. Artık o evin banyosuna gitmek istemiyordu. Artık o odasını görmek istemiyordu.

O şeytan tacını, o yatağını, pencereden vuran sokak lambasının ışığını, bilgisayarını, hatta kıyafetlerini bile görmek istemiyordu.

Sadece telefonunu istiyordu.

Ona ulaşmak ve sessizce sessizliğine gömülmek.

Çünkü onun sessizliği o adamdı.

"Ben o eve gitmek istemiyorum baba."

Sean Allen, anlayışsız bir insan değildi ve Hazan'ın doktoru daha öncesinde Sean Allen'ı bu konuda uyarmıştı. 

Hazan'ın intihar etmeye giriştiği yeri görmesi tedavisi için olumsuz sonuç teşkil edecekti ve her ne kadar hastaneden iyileşmiş olarak çıksa da tekrar eskiye dönme ihtimali vardı. Sean Allen kızının yanına yatağa oturduğunda Hazan yanında oluşan çöküntüye bakmadı.

Sean Allen, ellerini kızının saçları arasında geçirdiğinde Hazan'ın annesine ne kadar benzerliği karşısında tebessüm etti.

"Baby girl," diye mırıldandı Sean Allen. "Seni istemediğin hiçbir yere götürmeyeceğim."

Hazan hiçbir şey demeden kafasını salladığında ne yapacağını bilmiyordu ya da nereye gideceğini.

Çünkü Hazan daha önce hiç ailesinden ayrı yaşamamıştı ve Hazal Şentürk Allen'in kesinlikle Hazan'ın ayrı yaşamasına izin vermeyeceğini biliyordu. Tıpkı babasının da böyle bir şeye izin vermeyeceğini bildikleri gibi.

Hazan'ın kaç yaşında olduğunun bir önemi yoktu. İkisinde gözünde kızları problemliydi ve asla yalnız kalmaması gerekiyordu. Bunu Sean Allen, ikinci kez kızını hastaneye yatırması gerektiğinde artık kesinleştirmişti.

Taşınacaklardı.

Bir kez daha, kızı için taşınacaklardı.

Fakat bu sefer ülke değil, şehir değiştirecelerdi.

Kızları zaten İstanbul'da bir klinikte yatıyordu ve Hazal Hanım'da uzun süredir iş için iki şehir arasında her gün gidip geliyordu. Türkiye'deki maceraları Kocaeli'nde başlamış olabilirdi fakat artık İstanbul'da devam edecekti.

Hazan'sa bunu son güne kadar bilmeyecekti.


XXOX | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin