10 Mayıs 2016, Türkiye
"Hayat kaybedenlerin üzerine kurulu bir labirenttir," diye mırıldandı Hazan televizyondaki ateşi izlerken. Yere değmeyen ayaklarını sallıyor ve yanındaki adamla konuşuyordu. "Çıkışı bulabilirsin fakat çıkışı bulana kadar kaç kez kaybolduğunu kimse bilmez."
Hazan kaybolmuştu.
Kendi zihni içinde, çığlıkların içinde boğulmuştu.
Çıkmış mıydı, hayır fakat çıktığında hiç kimse kaç kere kaybolduğunu bilmeyecekti.
Çünkü nasıl geldiğinden ziyade sonuçlar önemliydi.
Yine dakikalarca susmuş ve saniyelerce konuşmuştu. Yanındaki adam onu anlıyordu, artık bundan kesinlikle emindi. Çünkü Hazan hiç Türkçe kelime kurmamıştı ve adam her ne kadar sesle tepki vermese de yüz ifadesinden Hazan'ı dinlediğini anlayabiliyordu.
Türkiye'ye gelmeden önce, buradaki insanların çoğunun İngilizce bilmediğini duymuştu fakat Hazan'ın çevresindeki herkes biliyordu.
"İlaç vakti," dedi hemşire Hazan'ın yanına yaklaşıp. İlaç vakti geldiğinde ortak salon saati bitmiş oluyordu. Hazan omuz silkti ve kanepeden indi.
Hazan hemşireyle hiç konuşmamıştı. Tıpkı adamın Hazan'ı sadece dinlemesi gibi Hazan'da hemşireyi sadece dinlemişti. Ve adamın onda bıraktığı hissiyatı fark edince konuşma isteği gelmişti.
"İsmin ne?" diye sordu Hazan koridorda beraber yürürken. Hemşire başta Hazan'ın kendinden bahsettiğini anlamadı fakat kavradığında ise kaşları şaşkınlıkla kalktı. Hazan aylardır buradaydı ve hemşireyle ilk defa sesli bir muhabbet kurmuştu.
"Emre," dedi hemşire.
Hazan artık rol yapma da zorlanmadığı için gülümsedi ve "Beni zaten biliyorsun," dedi. "Hazan."
İyi olmak zorundaydı.
Buradan kurtulmak için iyi olmak zorundaydı.
Gerekirse konuşurdu, gerekirse gülümserdi.
Fakat buradan kurtulmak için iyi görünmek zorundaydı.
"Her seferinde yanında oturduğum çocuğun," diye mırıldandı Hazan. Hemşireyle konuşmasının temel nedeni buydu. O çocuğun adını öğrenmek istemesi. "Onun adını biliyor musun?"
Hemşire karşısındaki küçük kızın manipülatif hareketini fark ettiğinde gülümsedi. "Doktor hasta gizliliği," dedi.
"İsim söylemek kural ihlali olmaz," diye homurdandı Hazan. Hemşireyle bu kadar rahat konuşabiliyor olmasının sebebi, o çocuk sayesinde konuşmaya alışmış olmasıydı. Sanırım ona hayatı boyunca ilk defa teşekkür etmeliydi.
"Başka arkadaşlar edinebilirsin," dedi hemşire. "İlla en sessiziyle konuşmak zorunda değilsin."
"Sessizlik iyidir," diye mırıldandı Hazan kendi kendine. "En çok sessizlik içinde atılan çığlıklar duyulur."
Fakat sadece Hazan değil, hemşire de duydu.
"Seni duymak isteyen biri konserdeyken bile söylediğin fısıltıyı duyabilir," dedi hemşire kendinden emin bir sesle. "Seni duymak istemeyen biriyse sesin yankılansa bile duymaz." Hazan'ın odasına gelmişlerdi ve hemşire cebinden Hazan'ın ilacının bulunduğu kabı çıkardı. "Aklında bulunsun, her daim yanında olması tam karşında durmadığı anlamına gelmez. Her şey açıdan ibarettir."
Hazan ilacını, demir masada duran kağıt bardaktaki suyla içli. Hemşire Hazan'ın ağzını kontrol ettikten sonra, "Pekâlâ," dedi ve Hazan'ın odasından ayrıldı.
Ayrılmadan önceyse son kez Hazan'a baktı. "Bu arada," dedi hemşire. "Gözün gördüğü bazen yanıltıcıdır."
15 Mayıs 2016, Türkiye
"İrlanda'yı özlüyorum," diye fısıldadı Hazan. "Orası bana evimmiş gibi geliyor. Ama burası çok yabancı.
Yine yabancıyla kanepede oturuyorlardı ve Hazan yine hayatını bir yabancıya anlatıyordu. Artık emindi, ona hiçbir şey yapmayacaktı ve sadece susarak dinleyecekti. Belki de onun konuşmasını istemiyordu.
Çünkü Hazan kendini duvara karşı konuşuyormuş gibi hissederken anlattıkları yüzünden rahattı.
Kendini bir yabancıya açmıştı fakat kendini çıplak gibi hissettirmiyordu.
"Sana hayatımdaki her şeyi anlattım," diye mırıldandı Hazan. "Ve sen bana daha ismini bile söylemedin. İsmini geçtim, sesini bile hiç duymadım."
Yanındaki çocuk konuşmayacaktı, biliyordu fakat her seferinin sonunda aynı cümleleri kurmaktan yorulmamıştı. Bir gün onun sesini duyacağını biliyordu, daha doğrusu hissediyordu. Hazan buna tutundu.
"Biliyor musun yüzünü hiç incelemedim," diye devam etti. "Yani seni dışarıda görsem tanımam sanırım." Hazan burukça gülümsedi. "Ne zaman bana adını söylersen o zaman yüzüne bakacağım, çünkü yabancılar tanıdık olmamalı."
Hemşire bir kez daha yanına yaklaştığında Hazan elini kaldırdı ve biraz beklemesini rica etti. Kendi kendine kanepeden kalkarken arkasındaki hemşireye bakmadı. "Biliyor musun?" diye sordu yabancıya doğru. "Hiç kimse bana kal demedi. Lütfen sen de git deme."
Hazan kalmak isterdi.
Çünkü kabul göreceği yer ona ait olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
XXOX | Texting
Teen FictionGizli Sapık: Beni arama, beni bulma. Sana demiştim. Beni öğrendiğin an bu biter. (11.56 PM) XXOX: Bitsin o zaman lanet olası, SEN KİMSİN (11.56 PM) XXOX: CEVAP VERSENE KİMSİN SEN (11.58 PM) Gizli Sapık: İntihar vesilen. :) (12.00 AM) Kurgu, olumsuzl...