" Gerçekten de bu kadar olmaz. Ben her seferinde kellemi koltuğumun altına alarak mı çıkacağım sokağa? " derken muhtar sözümü keserek,
" Tabiki hayır tabip bey. Öyle şey olur mu? Muhakkak yabancı biridir o. Bizim köyümüzde bir doktora bunları yapacak birisi olmaz. " dedi başını sağa sola sallayarak.
" Yaa doktor olsam ne olmasam ne? İnsanım ben insan. Bir insan bir insanı nasıl gecenin bir vakti ormana bırakır? " dedim gözlerimi büyüterek.
Sabahın ilk ışıklarıyla muhtarlığa anca gelebilmiştim. Koskoca bir geceyi ormanda geçirmiştim. Hem uykusuz kalmış hem de hiç korkmadığım kadar korkmuştum. O kadar sinirliydim ki kendimi tanıyamıyordum. Hiç suçu günahı olmayan muhtara bile kızıyordum. Belkide dediği gibi o kişi bu köyden bile değildi.
" Bakın doktor bey, bizim köy halkı çok sıcakkanlı, çok misafirperverdir. İlk defa buraya doktor atanıyor, bu bizim için büyük bir nimet. Köye ilk öğretmen geldiğinde davulla zurnayla karşılamıştık onu. Düşünün." dedi.
Alayla gülerek, " Beni de topla tüfekle karşılayacaktınız heralde. Sahi nerde oklarınız, mızraklarınız? " dedim. Muhtar bu sözüme gülerken benim ciddi olduğumu ve espiri yapmadığımı anlayınca sırıtan suratı birden soldu.
" Gerçekten bir kez daha özür diliyorum sizden. Çok değil bir hafta gözlemleyin bu köyü, insanları... Eğer sizi rahatsız edecek bir durum olursa o zaman ben elimle bırakacağım sizi İstanbula. " dedi. Gözlerinde ve tavırlarında büyük bir mahçubiyet vardı. Koskoca adamın bir yalvarmadığı kalmıştı bana.
" Valla tayinim için kurula bildirdim bu olayı. Yarın bir gün müfettişler gelir. " dedim.
" Hay allah. Yahu kimmiş bu adam? Adını falan söyledi mi size? Tarif edermisiniz? " dedi muhtar.
Masanın üzerindeki bir barda suyu içtikten sonra gözlerimi büyüterek, " Ne biliyim ben deli işte. Kırmızı bi arabası vardı. " dedim.
Muhtar çenesini kaşıyarak düşünürken kapı çaldı ve ikimizde kapıya baktık. Sesler geliyordu koridordan. Muhtar yerinden ayaklandı ve kapıya doğru yöneldi. Ben yerimde onu izlerken muhtar kapıyı açtı ve dışarıya çıktı. Ardından da kapıyı kapattı.
3 - 5 dakika yalnız başıma bekliyordum. Nasıl bir yerdi burası nasıl insanlardı bunlar?Sabır dilenerek yerimden kalktım ve
' Noluyor yaa. ' diye mırıldandım. Yerimden kalkarak kapıya yöneldim. Kapıyı açmamla elinde çiçek olan 7 - 8 yaşlarında bir çocuğu görünce şaşırdım. Kapıyı bir anda açınca korkmuş, ardından beni görmesiyle gülerek " Aaayyy " dedi. Her ne kadar sinirli olsamda hemen yumuşamış ve yüzüm gülmüştü.Muhtar gülümseyerek, " Sürpriz yapacaktık ama neyse. Dediğim gibi ilk öğretmeni davul zurnayla karşıladık, sizide çiçekle karşılamak istedik. " dedi. Çocuk çiçeği bana uzattı gülümseyerek. İçim bir hoş olmuştu. Yumuşamıştım hemen. Çömelerek papatyadan yapılmış çiçeği aldım ve kokladım. Mis gibi kokuyordu.
" Hoşgeldin doktor abi. " dedi çocuk. Ellerini arkasına bağlamış ve sallanıyordu. Utanmış olsa da çok tatlıydı. Minicik, pofuduk elleri avcuma aldım ve koklayarak öptüm. " Teşekkür ederim. " dedim gülümseyerek." Müfettişler gelene kadar bizim evde kal. Misafirimiz ol. " dedi muhtar. Tayinim için kararlı olduğumu biliyordu. Onaylarcasına başımı sallayarak çömeldiğim yerden kalktım. Acaba çok mu ön yargılıydım?
Koridorda ilerlerken 6 çocuktan daha çiçek almıştım. Her seferinde köy halkına biraz daha mahçup oluyor ve utanıyordum. Her çocuğu görmemle biraz daha şaşırıyor ve mutlu oluyordum. Asıl şaşkınlığı ve mutluluğu muhtarlığın bahçesinde yaşamıştım. Çocuklar elimden tutarak beni dışarıya çıkarınca onlarca kişinin elinde çiçeklerle beni alkışladıklarını gördüm. Yaşlı - genç, erkek - kadın herkes vardı. Gözümden yaşlar dökülürken iki elimi de birleştirerek teşekkür ettim. Hayatımda ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyor ve yaşıyordum. Hiç tanımadığım insanlardan böyle sıcak bir sevgi görmek çok etkilemişti beni.
...
" Şunda da ye oğlum. Yeni kaynattık pekmezi. Bunun gibisini başka bir yerde bulamazsın. " diyen kadının uzattığı pekmezli ekmeği yedim ve
" Teşekkür ederim teyzecim. " dedim. Muhtarın eşi eliyle besliyordu beni. Çok sevmiş ve evladı gibi benimsemişti beni. Sadece o değil, muhtarın kardeşi, onun eşi ve bir kaç kişi daha vardı muhtarın evinde. Hepsi de çok iyi ve misafirperver insanlardı.Muhtar hala bir umutla gözlerime bakıyordu. Derin bi iç çekerek, " Bi hocam vasıtasıyla kurulla görüştüm ve tayinimi geri çektim. " dedim gülümseyerek. Bu köyden olup olmadığı belirsiz bir densiz yüzünden bütün bir köy halkına haksızlık yapamazdım. Eğer kurul müfettiş gönderip benim başıma böyle bir olayın geldiğini öğrense, köy ile ilgili işlem bile başlatabilirlerdi. Bu gerçekten de benim gelmemi ellerinde çiçeklerle karşılayan insanlara nankörlük olurdu.
" Haahh şöyle be oğlum. Çok yaşa. " dedi muhtar elini omzuma yavaşça vururken.
Gülümseyerek başımı salladım ve " Ben artık gideyim, dinleneyim. " dedim. Muhtarın eşi kaşlarını çatarak, " Olmaz öyle. Daha temizlik bile yapmadık lojmanda. Burda kal. " dedi. Kadının kaşlarını çatmasıyla sima olarak birine benzettim ama çıkaramadım.
" Teşekkür ederim teyzecim. Zaten rahatsızlık verdim. " derken sözümü kesti ve " Olurmu öyle şey, ne rahatsızlığı? Sen bize şifa vereceksin. " dedi. Israr ediyordu kalmam için.
Gülümseyerek, " Gerçekten teşekkür ederim. Rahatsızlık vermek istemiyorum. " dedim.
İsmini bilmediğim genç bir kız araya girerek, " Yarın biz lojmanı da sağlık ocağını da temizleriz. " dedi. Hepsinin yüzünde ısrarcı ve istekli bir ifade vardı. Ben ne kadar olmaz desem de bırakmıyacaklardı. " Tamam, peki. Teşekkür ederim. " dedim gülümseyerek. Bu kadar samimi ve sıcakkanlı birilerini ilk defa görüyordum. Sanki ben onlar için bir doktor değil, cumhurbaşkanı gibi bir şeydim. Bana gerçekten de ihtiyaçları vardı ve bende ilk defa aile sıcaklığını burada bulmuştum.
...
Akşam yemeğini de yedikten sonra çaylarımızı içiyorduk. Muhtarın kardeşi ve onun eşi bana tekrardan ' Hoşgeldin ' deyip evlerine gitmişlerdi. Onların iki tane kızları vardı. Yarın köyün kızlarıyla hem lojmanı hem de sağlık ocağını temizleyeceklerini söylemişlerdi. Sadece ben, muhtar ve eşi vardık evde.
Hava kararmış ve muhtarın eşi benim için yatak yapmaya içeri gitmişti. Muhtarla ben sohbet ederken bahçenin demir kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. Muhtar, " Benim oğlan da geldi. Tarladaydı. " dedi. Gülümseyerek muhtara başımı salladım ve bahçeye giren büyük traktöre baktım. Kocaman makinaydı. Hava karanlık olduğu için göremiyordum oğlunun yüzünü, sadece karaltısı gözüküyordu. Demir kapıyı yine büyük bir gürültüyle kapattı ve bahçede ellerini yıkadı.
Balkonda oturduğumuz için onun her hareketini izleyebiliyordum. Merdivenlerin başına geldiğinde ayakkabıları gördü ve evlerinde misafir olduğunu anladı. Üstünü başını düzeltip, tozları eliyle sirkelerken merdivenlerden çıkmaya başladı. Başı yere doğru eğik olduğu için hala görememiştim yüzünü. Muhtar, " Gel oğul, misafarimiz var. " dediğinde oğlu başını kaldırdı ve bana baktı. Başını kaldırmasıyla yüzünü gördüm ve hemen dehşetle ayağa kalktım.
Oğlununda beni görmesiyle kaşları çatıldı." Seeen. " dedim sinirle.
" Senin ne işin var burda? " dedi dişlerinin arasından.
Muhtar da ben ayağa kalkınca hemen kalktı ve " Noluyor yav? " dedi. Olanları anlamaya çalışıyordu.
" İşte bu. İşte bu adam beni ormana
bıraktı. " dedim muhtara. Gözlerimi bir an bile ondan ayırmıyordum. O'da aynı şekilde bana öldürücü bir bakışla bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TİRYAKİ ~ BxB
RandomTAMAMLANDI. Nefretten büyük bir aşka dönüşen sevda. Küçük bir köye atanan küpeli doktor ve köyün homofobik ağır abisinin hikayesi...