1. bölüm : HOMOFOBİ

16.2K 554 191
                                    

" Burdan gideceksin tabip bey. Köydeki çiftçilere denk gelirsen, hemen durdur. Buralar tehlikelidir... " diyen şöföre başımı salladım ve " Teşekkür ederim. " diyerek otobüsten aşağı indim.

Uzunca yıllar süren eğitim ve stajdan sonra küçük bir köye doktor olarak atanmıştım. İlk görevim olduğu için oldukça heycanlı ve mutluydum. Tek endişem şuan bulunduğum yerdi. Köy hayatında hayatta kalıp görevimi yapabileceğimi düşünmüyordum. Alışmıştım metropol şehirde yaşamaya. Her şey elimin altındaydı, öğrenciyken bile... Ama şimdi bilinmezliğin tamda içindeydim.

Otobüs, beni yol ayrımında bıraktıktan sonra tozu dumana katarak uzaklaşmıştı. Toprak yolun ortasında elimde iki valiz ve sırt çantamla kalmıştım. Sağım ve solum balta görmemiş sık ağaçlarla çevriliydi. Bakmaya bile cesaret edememiştim. Köy yaklaşık 8 km uzaklıktaydı ve yürüyerek gitmem imkansızdı.

Tepedeki güneş, her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Sırt çantamı kollarımdan kaydırarak yere bıraktım ve ceketimi çıkardım. Belime bağladıktan sonra terden ıslanan kül rengi saçlarımı parmaklarımla geriye doğru taradım. Kulağıma ilişen ses kalbimin atışını hızlandırmıştı. Sanırım bir vesayit geliyordu. Hemen valizlerimi ve çantamı alarak kenara çekildim. Karşıdan gelen kırmızı arabaya doğru elimi yumruk yaparak ve baş parmağımı kaldırarak otostop çektim. Araba bana doğru yaklaşırken yavaşlamıştı. İçindeki adam bana çatılan kaşlarıyla bakarken kim olduğumu sorguluyordu.

Hizama gelince durdu ve arabanın camını indirdi. Yaklaşarak başımı eğdim ve sürücüye baktım. Uzun siyah kirpikleri ve koyu kara gözleri görmemle afalladım. Kaşları, traştan sonra yeni yeni çıkan bıyık ve sakalları kalemle çizilmiş kadar mükemmel olan bu adama hayranlıkla bakakalmıştım. Nasıl bu kadar yakışıklı ve kusursuz yüz hatlarına sahip olabilirdi bir insan?

Ben her ne kadar ona hayranlıkla bakarken, o çatılan kaşlarıyla ve dehşetle bana bakıyordu. Geneli siyah, kahkülleri kül rengine boyattığım saçlarım, sağ kulağımda ki küpem ve boğazımda ki ince zincirim onun pek hoşuna gitmemişti. O'da benim gibi birini ilk defa görüyordu ki boğazını temizleyerek utançla önüne döndü ve
" Hayırdır? " dedi. Sesi boğuk, kalın ve aşırı erkeksiydi.

" Ben Ilgaz köyüne gideceğim. Eğer yolunuzun üstündeyse beni de bırakır mısınız? " dememle kaşları yeniden çatıldı ve başını biraz geri çekti. Benim ince ses tonum, şehirli ağzım ve kibarlığım karşısında iğrenmişti. Anlamıştım. Burada ki insanlara göre çok farklıydım ama ben buydum ve dış görünüşümden, sahip olduğum her şeyden gurur duyuyordum.

Bir kaç saniye düşünmüştü, sanırım benim gibi birini arabasına alamayacaktı. Gözleriyle gözlerime baktı, gerçekten de ne kadar zor durumda ve yardıma ihtiyacım olduğunu anlamıştı. Ya da acımıştı ki çatılan kaşlarıyla başını hafifçe sağa doğru sallayarak işaret etti. Hiç bir şey demese de hemen elim valizlerime gitti. Burada kalmaktan iyiydi, kimin ne zaman geçeceği belli olmayan yolda beklemek aptallık olurdu.

Sırt çantamı bagaja koyduktan sonra sıra valizlerime geldi. O kadar ağırlardı ki bagaj hizasına kadar zar zor kaldırsam da asla daha yükseğe kaldıramıyordum. Alttan ittire ittire ve ıkına ıkına ilk valizimi içeriye attım. İkinci valizime elim giderken hafif kıllı ve damarlı bir eli valizimin üstünde görmemle başımı yukarı kaldırdım. Ne ara inmişti arabadan anlamamıştım?

Çatılan kaşlarıyla bana bile bakmadan valizimi tek eliyle kavrayarak bagaja fırlattı. Sertçe kapağı kapattıktan sonra yutkundum. Çok kabaydı. Beni arabasına almak istemediğini o kadar belli etmişti ki... Hareketleriyle, bakışlarıyla... Ben de istenmeyen bir yerde kalacak biri değildim ama artık çok geçti. Valizlerimi indirip, gitmekten vazgeçersem ' Dalga mı geçiyorsun? ' diyerek dövebilirdi. Evet dövebilirdi, tamda ondan bekledigim bir davranıştı.

TİRYAKİ ~ BxB Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin