Emrah'ların evinde yaklaşık 2 haftadır kalıyordum ve bu bir misafirlikten çıkmıştı. Ailesi her ne kadar ses çıkartmasa da bu durumdan rahatsız olduklarının farkındaydım. Bu durum benimde hoşuma gitmiyordu. Ali'yle konuşmuş ve bir kaç gün sonra eve döneceğimi söylemiştim. Tek sıkıntı Emrah'ın buna ne tepki vereceğiydi. Eminim ki izin vermeyecekti. Sadece bunu uygun bir zamanda ona söyleyip ikna etmem gerecekti. Uzun bir süre kalamazdım ki. Öte yandan da muhtar ve eşi akrabalarının düğününe gitmişler ve ev bize kalmıştı. Dün gece Emrah'la geç saatlere kadar konuşmuş, oyunlar oynamış çok güzel vakit geçirmiştik. Bugün son günümüzdü, ailesi yarın gelecekti. İkimizde bunun bilincinde olup işlerimizi erkenden bitirmek istiyorduk. O çoktan tarladaki işlerini yarına bırakıp gelmişti ama benim hastalarımı yarıda bırakıp gidecek bir durumum yoktu. Nihayetinde akşama kalmıştım. Emrah defalarca kez aramış ve ne zamana işimin biteceğini sormuştu.
Sağlık ocağından çıktıktan sonra Emrah her ne kadar ' Beni ara ben seni alırım. ' dese de aramamıştım. Evine yürüme mesafesi 10 dakikaydı ve onun da boşuna gelmesini istememiştim. Eve vardığımda da kapıyı çaldım ve beklemeye başladım. Köy evlerinde köylüler kapılarını sadece gece yatarken kilitliyorlardı, gündüz ve akşam açıktı. İstesem eve girerdim ama olmazdı. En iyisi kapıyı çalmaktı.
Emrah karşısında beni görünce kaşlarını çatarak afalladı ve " Niye aramadın beni, almaya gelecektim. " dedi. Şaçları ıslak ve nemliydi, sanırım duştan çıkmıştı. Üzerine geçirdiği gömleğinin ilk iki yakası açıktı ve ayağında terlik vardı.
" Zahmet etme istedim. " dedim içeri girerken. Evden çok güzel yemek kokusu geliyordu. Bana sürpriz mi yapmıştı diye düşünürken onun yemek yapmayı bilmediğini aklıma geldi. " Ne kokuyor? " dedim ayakkabılarımı çıkarırken.
" Acıktın mı? " diye sordu gülerken. Aç değildim ama kokular burnuma öyle güzel geliyordu ki tokum diyen birinin bile midesi kazınırdı. Bir yandan da Emrah'ı bu haline bakmaktan kendimi alamıyordum. Kirpikleri ve sakalları parlıyordu. Salona geldiğimizde yer sofrasını çoktan hazırladığını gördüm. Buranın meşhur kıymalı pidesini yaptırmıştı. Çok seviyordum bunu. Emrah'ta bunu bildiği için hemen yere oturdu ve " Hadi, soğumasın. " dedi ve beni yanına çağırdı. O'da acıkmış olmalıydı. Afiyetle pidelerimizi yerken bir yandan da televizyonda ki diziye bakıyorduk. Emrah, arada bir pideden küçük bir lokma kopararak bana uzatıyordu. Ağzımı kocaman açıp onun uzattığı hamur çıtırını yerken bana gülümseyerek bakıyordu. Eliyle besliyordu beni.
Yemekler ondan, kahveler bendendi. Türk kahvesinden başka bir kahve içmiyordu. Sürekli dip dibeydik ve bu iki günü dolu dolu geçiriyorduk. O ayakalrını uzatmış tv ye bakarken ben başımı göğsüne yaslamış dalmıştım. Gözüm bir an için yastığın üzerinde duran telefona takıldı. Uzanıp Emrah'ın telefonunu aldım. Telefonun kenarındaki tuşla telefonunu direkt açmıştım. Şifre mifre yoktu. Galeriye girmiş ve fotoğraflarına bakınıyordum. Kendi resmi yok denilecek kadar azdı. Kurtlar, MHP bayrakları derken sıkılıp galeriden çıktım ve müziklere göz attım. Hepsi türküydü. Göz altından bana bakıyordu, hissediyordum. Her tarz müzik dinleyen biri olmama rağmen onun dinlediği türküleri asla dinlemezdim. Her ne kadar sevgilim olsa da izinsiz telefonuna bakmam yanlıştı. Sesde çıkarmamıştı. Sıkılıp telefonu kapattım ve kanara koydum.
" Araştırabilirsin istersen " dedi gülerek.
Başımı kaldırıp yukarıya baktım ve " Bunun için bakmadım. Canım sıkıldı. " dedim. Yukarıdan göz ucuyla telefondan neye baktığımı biliyordu, göz göre göre mesajlara veya başka yerlere girmezdim zaten.
Belimdeki eli kazağımın içine yavaş yavaş girip çıplak tenimle buluşurken,
" İstersen uyuyalım. " dedi. Sırıtarak söylemişti." Vakit erken. " dedim ve bir anda aklıma bir fikir gelerek başımı göğsünden kaldırdım. " Oyun oynayalım mı? "
Gülerek " Ne oyunu? " dedi.
" Şişe çevirmece. " dedim sevinçle.
Gözlerini yumup tekrar güldü ve " Çok mu istiyorsun? " dedi. Evet anlamında başımı salladım. Yorgun ve halsiz olmasına rağmen sırf ben istediğim için kabul etmişti. Normalde böyle oyunlar ona saçma gelir ve asla oynamazdı.
Pidenin yanında aldığı ayran şişesini mutfaktan getirdim ve " Hadi " dedim. Çok heyecanlıydım. Emrah'ın ne kadar dürüst birisi olduğunu biliyordum. Ne sorarsam sorayım doğru cevaplayacaktı.
Sabır dilenerek güldü ve " Hey Allah'ım ya. Koskoca doktorun yaptığı işlere bak. " dedi. Bu aptal oyunu oynamamın tek sebebinin bir şeyler öğrenmek olduğunu bilmiyordu.
İkimizde karşı karşıya oturmuştuk. Gözlerinin içine bakarak " Bak yalan söylemek yok. Yemin et. " dedim elime uyarı işareti yaparak.
Söylediğim şeye canı sıkılmış kaşlarını çatmıştı. " Bende yalan olmaz oğlum. Neysem oyum. Sen doğruları söyleyeceğine söz ver. " dedi.
Tek kaşımı kaldırarak " Benim hayatım doğruluk üzerine kurulu reis. " dedim alayla.
Şişenin uç ve arka kısmını, soru - cevap şeklinde ona tanıttıktan sonra şişeyi çevirdim. Şişe dönerken ikimizde heycanla bakıyorduk. Dediği gibi koskoca doktor olan ben ve ülkücü reis şişe çevirmece oynuyorduk. Dışardan biri görse eminim yaftalardı.
" Hadi bakalım. " dedim. Koz ondaydı.
" Beni ne kadar seviyorsun? " dedi.
Gülerek, " Cesaretlik " dedim. Daha başlamadan kendini kaptırmıştı. Ayrıca soracağı soru bu muydu? Bilmiyormuydu onu ne kadar çok sevdiğimi?
Başta bozulsa da, " Tamam. İstediğim her şeyi yapacaksın ama. " dedi. Başımı salladım. İnşallah abartı şeyler istemezdi.
" Öpeyim o zaman " dedi uzanırken. Normalde de öpüyordu, aklına bir şey gelmemişti eminim. Yanağımı ona doğru uzatırken boynumdan büyük ve kaba bir şekilde öptü." Ohaa. Hayvan. " dedim kaşlarımı çatarak. Canım acımıştı. Resmen öpmeyle karışık ısırmaktı bu. İlk defa bu kadar aç öpmüştü boynumu. Islaklığı hala tenimdeydi. Ben ona soracağım sorulara sevinirken O'nun planı bambaşkaydı. Bu oyunun sonu kötü yerlere gidecekti. Bir daha asla cesaretlik demeyecektim.
" Hah şöyle. Söyle bakalım, doğruluk mu cesaretlik mi? " dedim. Her ne söylerse söylesin elimdeydi. Lise ve üniversite yıllarında arkadaşlarımla bu oyunu oynarken, kimse benimle oynamak istemezdi. Çekeceği vardı benden.
" Cesaretlik " dedi tek kaşını kaldırıp meydan okurcasına. Hâlâ bu oyunda benimle kapışacağını zannediyordu.
" İzin vereceksin. Evimde kalmama izin vereceksin. Burada daha fazla kalmam doğru değil. " dedim.
Kaşlarını çatarak, " Hayatta olmaz. " dedi ve rahatsızca yerinden kıpırdanarak "Unut " diye de ekledi.
" Ali'yle konuştum. Onun ne yaptığı, nasıl yaşadığı beni ilgilendirmez. Ben kendimi biliyorum, sen beni biliyorsun. İzin vereceksin, cesaretlik dedin. " dedim.
Oflayarak, " Sikiyim. " diye bir küfür mırıldandı ve ekledi. " Tamam düşüneceğim. " dedi.
Şimdi hırslanmıştı oyuna. Kim bilir neler yaptıracak ya da soracak diye korkuyordum. Şiseyi eline aldı ve hızla çevirirken kafasını salladı " Görüsüsün
sen! " der gibi. Oyuna başlarken saçma sapan kolay şeyler soracak ya da yaptıracak diye düşünürken şimdi korkuyordum. Umarım bu oyunun sonu kan ve gözyaşıyla bitmezdi...Diğer bölüm de bu oyunun devamı olacak ve her ikisi de birbirlerinden bu kadar kolay şeyler istemeyecek. Sizce bu oyundan kim karlı çıkacak? Kim ne gerçekler öğrenecek?
Bu arada hikayeden bağımsız bu oyunda sorulacak ve yaptırılacak en zor şeyler sizce neler? Merak ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TİRYAKİ ~ BxB
RandomTAMAMLANDI. Nefretten büyük bir aşka dönüşen sevda. Küçük bir köye atanan küpeli doktor ve köyün homofobik ağır abisinin hikayesi...