46. bölüm : ÜLKÜ OCAKLARI

2K 128 46
                                    

Duygusal yorgunluk diye bir şey vardır ya hani... Fiziksel olarak gayet iyisindir ama düşündüklerin ve hissettiklerin yüzünden kılını kıpırtacak halin olmaz. İnsanların en verimli olduğu çağda tükenmiştim. Her anımı, ne ve nasıl yapmam gerektiğini düşünmektendi yorgunluğum. Bu psikolojik bir durum olduğu için ister istemez duygularımı ve insanlara karşı tavrımı da etkiliyordu. Her güne kırgınlık ve isteksizlikle uyanıyordum. Beni tanımayan, sokakta geçen insanların, sıradan bakışlarına bile farklı anlamlar yüklüyordum. Piskolojim alt üst olmuştu. Bunun en büyük sebebinin ailemden kaynaklı olduğunu biliyordum. Onlar tarafından evlatlıktan red yemek ve istenmemek beni bu duruma getirmişti.

Neyse ki yanımda olan biri vardı. Tek bir kişi beni manevî olarak doyuruyordu. Her zaman yanımda olduğunu biliyor ve hissediyordum.

Aslında ona olan sevgim günden güne değişiyordu. Eskiden acı ile karışık olan aşkım şimdi onu kaybetme korkusuyla yaşıyordu kalbimde.

Evimizi yavaş yavaş döşemiştik. Bazı eksikler olsa da bunlar zamanla olacak şeylerdi, çünkü Emrah'ın kazancı malumdu. Benim birikimimi asla bizim için kullanmamı istemiyordu. ' O senin paran. Kendin için harca. Ben ikimizi de bakarım. ' diyordu sadece. Ben her ne kadar bizim için bir şeyler yapamak istesemde, bu konuyu açtığımda bile kaşları çatıldığı için fazla uzatmıyor ve kısa kesiyordum.

Onun kendini yetersiz hissetmesini asla istemiyordum, bu yüzden doktorluğa devam edeceğimi bile araştıra alıştıra söylemeliydim. Bu süreçte ilk aldığım karardı bu. Maddi olarak zor bir süreçten geçtiğimiz için çalışmak zorundaydım. Sonuçta hayat müşterekti ve beraber yaşıyacaksak benim de elimi taşın altına koymam gerekirdi...

Elimdeki çiçekle şehirdeki ilçe ülkücü ocaklarına gidiyordum. Emrah, iki gün öncesinde başlamıştı bu göreve. Oraya gideceğimden kendisinin haberi yoktu, bu yüzden sürpriz yapacaktım. Daha öncesinde buraya gittiğim için aklımda kalmıştı. Emrah'la ilgili olan her şey aklımda kalıyordu zaten. Onun sevdiği yemekler, yapmaktan zevk aldığı aktiviteler... Hepsi hafızam da yer edinmişti.

" Buyrun? " dedi kapıda karşılaştığım hilal bıyıklı orta yaşlı bir adam. Elindeki iki mavi dosyayı rulo yapmış, sımsıkı tutuyordu. Acelesi varmış gibi bir hali vardı. Sanki bir yerlere yetişmeye çalışıyormuşta beni görünce sormuştu ne istediğimi.

Elimdeki çiçeklere bakarak, " Arkadaşım vardı da onu görmeye geldim. " dedim.

Adam bir bana bir de elimdeki çiçeğe baktı ve " Yanlış yere gelmişsin. Asenalar birimi iki sokak ilerde. " dedi.

Adamın dediğinden hiç bir şey anlamamıştım. Tek anladığım benim buraya yanlış geldiğimi söylemesiydi. Dudaklarımı büzerek, " Hay Allah. Neyse, ben dediginiz yere bakayım. " diyerek adama başımla teşekkür ettim. Emrah'ın ülkü ocaklarında başkanlık yaptığını biliyordum ama ülkü ocakları hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

Tam bıyıklı adamın yanından ayrılacakken bana seslenen tanıdık sesle arkamı döndüm. " Feridun " Emrah'tı bu. Beni burada gördüğü için şaşırmtı. Yanımdaki adamı sonradan görmesiyle kaşları çatıldı ve gözlerini kısarak, sorgular gibi yanımıza adımlamaya başladı.

" Hah işte geliyor. " dedim yanımdaki adama.

Adam bize doğru kasılarak yürüyen Emrah'a baktı ve şaşkınlıkla bana dönerek,
" Arkadaşın, Emrah başkanımı? " diye sordu. Başımı onaylarcasına sallarken Emrah'ta yanımıza gelmişti.

Emrah ilk önce sağ eliyle bana sarıldı ve başlarımız iki kez birininin hizasına gelecek şekilde tokalaştık. " Hoşgeldin. " dedi.

Yanımızdaki adam, " Hay Allah sizide yanlış yere gönderiyordum. " diyerek güldü.

TİRYAKİ ~ BxB Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin