~14

784 125 178
                                    

Uzun zaman sonra oy ve yorum lütfen 🧡
•••

"Ah evet yani ben şey... Evet evet. Muhtemelen o kişi benimdir."

Saçmalamasıyla güldüm. Elimi uzatmama rağmen hala tutmamıştı. En sonunda gözlerini benden alıp elime indirdiğinde yine panikleyip hızlıca elimi tuttu ve salladı. Yüzümde büyük bir gülümseme eğilerek selam verdim. Yan gözle Felix'e baktığımda ise bu garip sahneyi dikkatlice incelediğini fark etmiştim. Hmm. Yanlış anlaşılmaya gerek yoktu. Evet Lee ailesindendi abim ama yine de iyi biriydi hatta bu dünyadaki en iyi kişi diyebilirdim onun için. Aralarının bozulmasını asla istemezdim.

"Şey iyi misiniz gözünüz dolmuş?" Elimi çektim ve kaşlarımı çattım. Neden olduğunu biliyordum ama şu an onun bir şey uydurup bu işin içinden çıkması gerekiyordu. Aksi halde dedikodu bile çıkabilirdi. Bu yüzden işimi sağlama almalıydım.

"Ah şey ben... Kendimi pek iyi hissetmiyorum da. Başım ağrıyordu ve şimdide çocuklar olunca... Yanlış anlaşılmasın çocukları çok severim hele kızınız o kadar tatlı ki." Kızıl abim gülümseyerek biyolojik abime döndüğünde yüzünde gıcık bir ifade sezmiştim. "Birileri gibi belirsizlikte bırakmıyor en azından."

"Küçük çocuk seni nasıl belirsizlikte bırakabilir? Tanrım şu an bana laf çarpmak için çok saçma bir şey söyledin."

"Fark ettim."

İkisi güldüğünde içimdeki mutluluk katlanarak arttı sanki. İkisinin iyi olmasını istiyordum. Hemde çok. Dudaklarımı yaladım ve derin bir nefes alarak gitmek için selamladım ikisini. Ayrılmak istemiyordum. Sarılmak istiyordum ama olmazdı. Bu yüzden selam verip geri geri gittim ve diğer misafirlerimizle ilgilenmeye başladım. Arada gözüm ikisine hatta bir süre sonra üçüne, Bae'yi almışlardı yanlarına, kayıyordu. Öyle ki atıştırmalıkları dağıtıp herkesle görüştükten sonra onların oturduğu yeri görecek şekilde oturmuş ve sırtımı yaslayıp film izler gibi onları izlemeye koyulmuştum. Herkesle konuşuyor yanımdaki çocuklarla oynuyordum ve bu benim hoşuma gidiyordu.

Yutkundum.

Eskiden kalabalığı sevmediğimi söyler, insanlar içinde hissettiğim o mide bulantısını bahane ederek sakinliği tercih ederdim. Mahkemelerde bile geçerliydi bu. Duruşma bitmeden bazen terk ettiğim olurdu makamımı. Ki hala öyle. Sakinliği seviyorum. Gri rengine ve orta yolun o sadeliğine bayılıyorum. Sadece... Kalabalığın sorun olmadığını fark ettim bugün. Midemi bulandıran şeyin 'insanlar' değil, 'o insanların kim olduğunu bilmek' olduğunu fark ettim.

Garip değil mi? Şu an evimde, salonumda ondan fazla insan var. Neredeyse hepsi farklı şeylerle uğraşıp seslice sohbet ediyor. Kulağımı tırmalayan küçük çocukların çığlığı, yere dökülen yemek kırıntıları gibi gibi şeyler ama bunlara rağmen kalbim mutlulukla çarpıyor en uzak köşede herkesi izlemekten zevk alıyorum.

Bu ben miyim? Ya da daha doğrusu... Gerçek ben, hayata bu kadar olumlu bakarken bu yaşıma kadar acı mı çekmiştim? Neler olmuştu? Rüyada mıydım yoksa? Gözümü açtığımda hastahane odasında, kollarım bağlı bir şekilde mi uyanacaktım? Yoksa açıklanabilir miydi her şey?

Biri bana 'seni koruyan ve seven biricik abin şu an kızını kucağına oturtmuş kitap okuyor' diye kulağıma fısıldayabilir miydi? Gerçek olduğuna inanmak istiyordum. Bu gerçek beni mutluluktan ağlatabilirdi ve ben bu ağlayışa hazırdım. Sonuçta her zaman üzüntüyle kahrolurken gözyaşı dökmek adil değildi.

"Gerçekten çok tatlı bir organizasyon olmuş ama kabul etmelisin." Yunho'nun sesiyle oturduğum yerden Sua'nın oğluyla oynamayı bırakıp ona döndüm. Elindeki kahveyi bana uzattığında ise almış ve sıcaklığı ile iyice huzurlu hissetmiştim kendimi. "Böyle yaparak beklentileri oldukça yükselttin. Emeklediğinde böyle yaptıysan ilk adım? İlk kelime? Hey hey dur peki ilk diş? Kim Seungmin. Paranı biriktirmelisin."

Heist •Chanmin•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin