~42

495 121 205
                                    

BOL BOL YORUM İSTİYORUM BOL BOL Oy ve yorum lütfen 🐝🐢
•••

Bazı anlarda... Var olmak bile istemeyiz.

Öyle bir an vardır ki hayattaki bütün güzel anılardan ağır gelir. Terazi çöker, kayış kopar. Bir sürü sevdiğiniz şey olabilir yaşamda ancak o an önemsizdir. Canınızın gitmesini istediğiniz, kendinizi hiçbir şeyle teselli edemediğiniz andır. Bazısı devam eder. Bazısı ise anlık olarak son bulur.

Chan arabayı son hızla sürerken ben hangisi olduğunu bilmiyordum. Yaşadığım, yaşadığımız şey anlık mıydı yoksa ikimizi de yok edecek şey miydi bilmiyordum. Nefes alamıyordum. Benden önce binadan çıkıp arabayı çalıştıran Chan'a nasıl yetiştiğim sorusu vesaire... Hiçbir şey yoktu kafamda. Sadece.

Sadece, sadece çocuklarımın ve ablalarımın iyi olduğunu bilmek istiyordum.

"Siktiğimin arabası daha hızlı gitmiyor! Sikeyim!"

Yanımdaki Chan ağlayarak bağırdığında bende ağladığımı yeni fark etmiştim. Gözyaşlarım süzülüyordu ama... Bilmiyorum. Hae iyi mi bilmiyorum.

Araba aniden durduğunda geldiğimizi anladım ve hemen indim arabadan. Silahımı bile çıkartmadım. Belki bizi bekliyorlardı belki bu bir oyundu ama umrumda değildi. Sadece yaşadıklarını görmek istiyordum. "Abla!"

Kapıyı tekme atarak kırdığımda aklıma ilk bunu demek gelmişti. O söylerdi. O bana herkesin iyi olduğunu söyler-

Ağlayarak Bae'ye sarılmış Gahyeon'u görmemle gözlerimi yavaşça kapatıp açtım. Beynim inkar etti. Nefes alamadım. Jiu noona hala yanlarındaydı duruyordu ama...

O yoktu.

Benim biricik, minicik, yeni kavuştuğum oğlum onların arasında değildi.

Başım dönmeye başlarken geri geri gitmeye başlamıştım. Yere çöküp bağırarak ağlamama çok az kalmıştı. Ben... Hayır. Hayır olamaz ben... "Woah sonunda siyah saça geri döndün demek."

Duyduğum sesle gözlerimi kıprıştırdım ve kalbimi tutarken algılamaya çalıştım. Beynim gerçekten delirmişti demek istediğim ben... Başımı iki yana salladım. Gözlerim dolmuştu. Gerçekten şu an hiçbir şeyi idrak edemeyen bir haldeydim. Aklım çalışmıyor sadece öylece mal mal duruyordum geniş girişin önünde.

"Çekilir misin artık şuradan? Daha legolarla oynayacağız."

Yanımdan geçti.

Jisung, Jisung kucağında minim oğlum yanımdan geçip ilerideki mavi koltuğa oturdu.

"Agh. Lanet dikişler. Her neyse. Hae'miz akıllı bir bebek olduğundan beni üzmeyecektir. Oy oy. Seni hain tombik sana bir daha zıpzıp yok. Resmen bütün ameliyat yerlerimi sızlattın. Seungmin. Kızına kızmalısın."

Çok sakindi. Çok normaldi. Sanki bir buçuk yıl önce kollarımda hayata veda edişini görmemişim gibi şu an karşımda duruyordu. Bacak bacak üstüne atmış gözleriyle aynı ton yeşil bir eşofman takımı iyinmişti. Titrek bir nefes aldım. Gülümseyen yüzünü Hae ile karşı karşıya getirip oyun yaptığında Hae'm de gülmüş ardından ise her zamanki gibi bana dönmüştü.

Yaşıyordu.

İkiside yaşıyordu.

Delirmemiştim... Ben... Ben şu an buradaydım ve o da buradaydı.

İyi de nasıl?

"J-jis..." Bacaklarım titrerken yanlarına yaklaştım. Önlerine geldiğimde hala gülümsüyordu hayat dolu. Bebeğimde badem gözleriyle odaklanmıştı bana. Belki de bunu yapmamam gerekirdi. Çocuklarımın önünde aniden dizlerimin üstüne düşüp ağzımı kapatarak ağlamaya başlamam belki de onları kötü etkilerdi ama yapamadım. Kendimi kontrol edemeyerek çöktüm yere. Bedenim sarsılıyor, hıçkırarak ağlıyordum şu an.

Heist •Chanmin•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin