31. Aile Yemeği

927 104 386
                                    

"Bay Byun, çok affedersiniz. Ben bir an için..."

"Ne o, yumruk mu atacaktın yoksa bana?"

"Hayır, yanlış anladınız."

Chanyeol panikle kendini açıklamaya çalışırken babamla aramızdaki mesafeyi bir adımda kapatıp kollarına atladım. En son babama ne zaman sarıldığımı hatırlamıyordum, o beni buraya getirdikten sonra fiziksel temastan olabildiğince kaçındığım için doğru düzgün vedalaşamamış, gözyaşları ve kuru sözcüklerle yetinmiştik. Okula başlamam için beni burada bıraktığında bir harabeden farksızken şimdi onu sıkıca kucaklıyordum. Bunu beklemiyor olmalı ki babam bana karşılık vermeden önce bir an için tereddüt etmiş, sonra kollarını etrafıma dolamıştı. "Babacığım, seni çok özledim," dedim titreyen bir nefes ve bükülen dudaklarımla. Eksiklikleri, çocuksu tavırları, sorumsuzlukları, bencilliği yüzünden beni çoğunlukla sinirlendirse de kalan küçücük kısmı ezici bir biçimde onu affetmem için her zaman yeterliydi. Sevgi sözcüklerine kolay kanan biri olduğum doğruydu ama babamın sevgi sözcüklerini hiçbir zaman küçümsememiştim, sevdiğim yemekleri pişirmesi, kısıtlı vaktinden ayırıp bana resim çizmeyi öğretmesi benim için hep çok değerli olmuştu.

"Küçük Baekhyun'um." Kolları sırtımı sıvazlarken elleriyle hafifçe vücudumu sıkarak kontrol etti. "Sanki iyice küçülmüşsün."

"Baba, bu saatte ne işin var burada? Ne zaman geldin?"

"Dur bir bakayım sana." Geri çekildiğimde yüzümü tutup kontrol etti. "Bu morluk ne? Ne oldu yüzüne?"

Bakışları Chanyeol'ü bulduğunda Chanyeol'ün gözleri irileşti. "Niye bana bakıyorsunuz? Düşündüğünüz gibi değil." Ellerini havada sallarken babam ona doğru yürüdüğünde yerinden hareket etmedi ama sesindeki panik neredeyse duyulabilirdi. "Gerçekten!"

"Baba, lütfen!"

Babam Chanyeol'e hızlı bir adımla yaklaşıp omzunu sertçe kavradığında Chanyeol daha ağır bir tepki bekliyormuş gibi olduğu yerde durmaya devam etti, bir yumruğa hazırlanır gibi gözleri hafifçe kısılmıştı. Babam ciddiyetsiz bir kahkaha patlatarak omzunu tutmaya devam etti. "Boyun kaç senin? Uzunmuşsun."

Chanyeol elini göğsüne koyup derin bir nefes aldı, konuşurken sesi neredeyse zor çıkıyordu. "1.85."

"Şaka yapıyor," diye açıkladım mahcubiyetle. "Olanları biliyor, anlatmıştım."

"Baekhyun'um bana her şeyi anlatır." Her şeyi anlatmazdım ama onaylayıp gülümsemeye devam ettim, babamı karşımda canlı kanlı gördüğüm için enerjim birden yerine gelmişti. Dönüp ona bir kez daha sarıldım, görünüşte pek değişmemişti. Hâlâ aynı parfümü kullanıyordu ve göğsüne sarıldığımda denizin kokusu neredeyse ciğerlerime işlemişti. Kendimi bir anlığına Mokpo'daki bakımsız ve dağınık, sigara kokan evinde gibi hissettim. Orada dünyanın en mutlu insanı olmamıştım ama tanıdık hisler beni bir şekilde rahatlatmayı başarmıştı.

Geri çekildiğimde omzumu sıvazladı, iyice uzamış saçlarını arkasında toplamıştı. Kahverengi bir gömlek ve siyah kumaş pantolon giyiyordu. "Neden bu kadar şık giyinip geldin?" diye sordum merakla. Onu nadiren spor ayakkabılar yerine klasik ayakkabılar giyerken görürdüm ve bu da o günlerden biriydi.

"Anlatacağım, önce yemek yiyelim. Beni nereye götüreceksiniz? Açlıktan ölüyorum."

"Chanyeol'le yemek yiyecektik biz de."

Chanyeol baş parmağıyla gerisini işaret etti. "Arabam şu tarafta, biraz uzağa park etmek zorunda kaldım. Biri yolu tıkamıştı."

Babam "O benim," dedi neredeyse gururlu bir ifadeyle. Chanyeol'le yürüdüğümüz yolun tam tersini işaret etti ve kolunu omzuma attı, diğer kolunun altına da Chanyeol'ü aldı.

Eyes of VenusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin