29. Şüphe Tohumları

1.5K 115 601
                                    

Selam, biraz geciktim ama yine de ikinci kez gözden geçirecek vakit bulamadım sizi de daha fazla bekletmek istemedim. Yavaş okuyun, acele etmeyiiinnn ve hepinize mandalina bırakıyorum havalar soğudu kendinize dikkat edin hastalanmayın 🍊 (Aldınız mı?) Keyifli okumalar. 🧡




Ağızda acı bir tat bırakan sohbetimizin sonunda annem veda bile etmeden bir telefon konuşması yaparak masadan ayrıldı, ince topukluları zemine tık tık vururken aynı ritimle beynimin içinde bir zonklama baş gösterdi. O restorandan ayrılana dek doğru düzgün nefes alamadım. Savaştan çıkmış gibi hissediyordum, üstelik bu konuşmayla hiçbir yere varamamıştık. Yapmak istediği beni daha fazla incitmekse annem hedefine varmıştı, kazanan yine yalnızca oydu. Haksız görünmemek uğruna karşısındakini incitmeyi göze alabilecek türde biriydi.

"Ben ağlamadan kalkamazdım." Ablam bana acıklı bir tebessümle baktı.

"Hiç değişmemiş, eskisinden daha kötü. Sana karşı da böyle mi?"

"Evet." İç çekti, annemle aralarının hep iyi olduğunu sanıyordum. Ailemizde taraflar başından beri hep belliydi, ben ne kadar babamın oğluysam o da annemin kızı olmuştu. Annem gibi mantığı ağır basan, disiplinli ve soğukkanlı biriydi. Aile şirketinde çalışacağı bahanesiyle annemi Seul'de pazarlama okumak konusunda ikna etmişti ve yıllardır Mokpo'ya birkaç günlük tatiller dışında gelmiyordu. Benden daha akıllı olduğu kesindi.

"Neden Seul'de?" diye sordum.

"Büyük bir inşaat projesiyle ilgileniyor. İşleri ilerletmiş, büyükbabam şirketin başına ortanca dayımı getirdiğinden beri çok hırslı."

"Büyük dayım delirmiştir eminim."

"Son zamanlarda alkol bağımlılığı daha da kötüleşmiş, büyükbabam ona güvenmiyor. Ortanca dayımın da şirketle uzaktan yakından ilgisi yok."

"O rezil şirketi sağ çıkarabilecek tek kişi annem."

"Bir kadını yönetici yapacak değiller ya." Kinayeli sözlerine ikimiz de gülmedik. Aramızda küçük bir sessizlik olduğunda "Hiçbir şey yemedin," dedi. "İstediğin ne varsa sipariş et, nasıl olsa hesabı annem ödeyecek."

Tabağımdaki ekmeğe ve onun üstündeki kızarmış yumurtaya baktım, bu görüntü iştahımı kaçırmaya yetti. Mide bulantımı bastırmak için soğumuş kahvemden bir yudum aldım. "O koliyi yurda yollayan sen miydin?"

Başıyla onayladı. "Bu kadar zayıfladığını bilmediğim için tüm eşyalarını içine doldurmuştum, çoğu olmuyordur eminim." Kendi tabağını kurcalamayı bırakıp annemin biraz önce oturduğu sandalyeye, karşıma oturdu. "Son görüştüğümüzde çok kötü kavga etmiştik, hatırlıyor musun?"

Başımı salladım, ikimiz de birbirimizi kırıp dökmüştük. Acımasızca birbirimizden nefret ettiğimizi söyledikten sonra aramızda o sessiz savaş başlamıştı. İnsanın sevdiği biri tarafından görebileceği en kötü muameleydi bu, kırıcı, yavan ama bir o kadar da yıkıcıydı. Teması tamamen kesmiştik. Birbirimizin hayatında varlığımızla yokluğumuz bir olmuştu. Karşımda oturan kişi ablamdı ama son yıllarımızda hayatlarımızla ilgili çoğu şeyi kaçırmıştık.

Travmatik kahvaltı tabağımı incelerken garip hissettiğim için gözlerine bakmayı başaramadım. "O zamanlar öfkemi hep senden çıkardım, sana bana davrandıkları kadar kötü davranmadıklarını düşünüyordum. Sanki annem hep yalnızca beni cezalandırıyordu. Evdeki o korkunç hayatımızın neye benzediğini yeni görebiliyorum."

Eyes of VenusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin