44. Yüzleşme

832 91 513
                                    

Selam, biraz geç oldu ve maalesef gecikmeler bir süre daha devam edecek. Umarım burayı unutmamışsınızdır, bekleyenlere sabrı için teşekkür ederim, iyi okumalar. 💙





"Canın yanıyor mu?" Salondaki kanepede otururken Chanyeol'ün elini nazikçe tutarak sordum, eklemlerinin üstünde derin sıyrıklar vardı. Antiseptik kremi dikkatle tenine değdirirken kendi canımı yakıyormuşum gibi ürkektim. Bir cevap alamadığımda başımı kaldırıp yüzüne bakmak yerine geniş kemikli elini tutarak ve inceleyerek oyalandım. Eklemlerinin üstünün her birine yavaşça krem sürerek aklımı yalnızca onunla meşgul etmeye çalışıyordum, sanki hiçbir şey olmamıştı da durduk yere belirmiş yarasıyla ilgileniyordum. Beni çoktan sorularıyla sıkıştırmaya başlamış olacağını zannetmiştim ama durumu öyle idare etmişti ki bir krizin eşiğinden dönmüştüm. Koltuğun köşesine sığınmış halde elini tutarken daha sakindim. "Bir daha kendini incitme." Dudaklarım kısa bir an için kıvrıldı, aslında gülümsemeye çalışıyordum ama beceremedim. Sesim sanki çok derinlerden geliyordu.

"Korkma." Kremi kenara bırakıp ellerimi ellerinin arasında topladı. "Korkulacak bir şey yok."

Dudaklarım titredi, olayın ne tarafından tutarsam tutayım elimde kalıyordu. "Ya sana bir şey yaparsa, polise gittiyse?"

"Yapamaz, polise gittiyse de hesaplaşırız. Benim için endişelenme."

"Nasıl basitmiş gibi konuşabilirsin? Gidip ifade vermek istemiyorum ben. Neler olduğunu, neler söylediğini, bana dokunup dokunmadığını..." Yutkundum, gözlerimi kapatıp bekledim. "Defalarca anlatmak, her ayrıntısıyla. Sonra bunu yapan kişiyle yüzleşmek... Ne kadar küçük düşürücü olduğunu bilmiyorsun."

"Baekhyun, bana bak. Yine başını eğiyorsun." İşaret parmağını çenemin altına koyup yüzümü yukarı çevirdi, dokunuşları her zamankinden daha narin, daha dikkatliydi.

"Daha dikkatli olmalıydım."

"Evet ama bu o herifin nasıl biri olduğunu değiştirmiyor. Daha dikkatli olsaydın ya da daha farklı davransaydın da başka bir yolunu bulurdu, şükürler olsun ki aradın beni. Yine de bu olanlar yalnızca senin elinde değildi, suçlu olan o, bunu anlamanı istiyorum." Başımı kararsızlıkla salladığımda parmağı yüzüme çıktı, yavaşça yanağımı okşadı. "Şimdi söyle bana, yoksa gözüme uyku girmeyecek. Orada tam olarak ne oldu bilmek istiyorum. Sen tanımadığın insanların yanında içmezsin, yoksa zorla mı içirdiler?"

Başımı iki yana sallarken suçluluk duygusundan kaçınamadım. "Benim hatam, kendimi kontrol etmem gerekirdi. Yanlarında o kadar gerildim ki içene dek tek kelime dahi edemedim, Chanyeol. Konuşmak, aralarına dahil olmak istedim ama beceremedim, ödlek bir çocuk gibi hissettim. Seni arayana dek fazla ileri gittiğimin farkına varmadım." Gözlerime dikkatle ve yatıştırıcı bir ifadeyle bakarak beni dinlediğini görünce devam ettim. "Alkol uykumu getirdi, orada sadece bir anlığına başımı masaya yasladığımı hatırlıyorum. Uyandığımda kendimi dışarıda buldum, karanlıkta yürüyorduk. Öncesini hatırlamıyorum. Nasıl buldun beni, telefonum neden sendeydi?"

"Bana konumunu göndermiştin, takip ettim ve telefonunu restoranda buldum, vardığımda çoktan gitmiştiniz. Garson telefonu masada unuttuğunu söyledi. Restoranın etrafında dolaşıp her yerde sizi aradım, aklımı kaybedecektim."

"Bana senin gelmeyeceğini söyledi, yalan söylemiş." Menajerin kolumdan tutup beni karanlık sokağın içine sürüklediğini anımsadığımda duraksadım, ağır bir nefes aldım. O an aklımın yerinde olmadığını sanıyordum ama şimdi her şey en ince ayrıntısıyla yavaş yavaş zihnime işliyordu. Kolumu kavradığını, belimden tuttuğunu hatırlıyordum. Chanyeol'e konuşmamıza biraz ara vermek istediğimi söylemeye niyetlendim ama o tanıdık mide bulantısı kendini belli etti. Geçmişte yaşananları unutabilmek için elimden geleni yapmıştım ama ne zaman midem bulansa şimdi aynı hissi duyuyordum, aynı korkuyu. Beni günlerce, aylarca aç bırakan tiksintiyi.

Eyes of VenusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin