"Duyduğuma göre Byun Baekhyun sapıkmış, oğlanlardan hoşlanıyormuş. Yanına fazla yaklaşmayın, ne yapacağını bilemeyiz. En iyisi bunu gidip müdüre anlatalım, belki okuldan attırmanın bir yolunu buluruz."
"Kardeşim olmandan utanıyorum, başkalarına sakın ablan olduğumdan bahsetme."
"Baban olarak ne olursa olsun arkandayım fakat seçeceğin yolun seni incitebileceğini bilmeni istiyorum, en azından liseyi bitirene dek dikkat çekmemeni öneririm."
"Andy, bu iğrenç alışkanlığından bir an önce kurtulmazsan ömrün boyunca evlenemeyecek ve dışlanacaksın. Dedikoduları ailemize bulaştıramazsın. Kendine bir kız arkadaş bul, o zaman sana daha fazla özgürlük tanıyacağım. Bahsettiğim fırsatları bir düşün."
"Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, 'Verimli olun, çoğalın' dedi."
Fakat bir gün annemin odasında tek başına dua ederken söylediklerini hiç unutamayacaktım. "Yüce İsa, oğluma yardım et, gerekirse onu yanına al ama Andy'nin günah işlemesine izin verme."
Dış kapı kapanırken çıkan ses kaşlarımın çatılmasına, içimde bir bunaltıya sebep oldu. Evde yapayalnız kaldım, Chanyeol gittiği için onunla yakınlaşma dürtülerimden nihayet kurtulmuştum. Tanımadığım bir adamı öpmek üzereydim, ne geçiyordu aklımdan? Bu benim gerçek arzum olamazdı, yalnızca sıkıyönetim altında yaşadığım için biraz isyan etmek istiyor olmalıydım.
Ellerimi birleştirip başıma dayadım. "Tanrım, sen beni affet." Gözlerimi kapatır kapatmaz Chanyeol'ün uzun saçları ve yanağındaki derin gamze aklımda canlandı, orada tüm karanlığın içinde bana içtenlikle gülümsüyordu. Dua etmeyi bıraktım, kaygılı bir iç çekerek başımı tuttum. Chanyeol neden benim gibi birini öpmek istemişti? Ortalamanın altında bir görüntüye sahip olduğum için onu reddetmeyeceğimi düşünmüştü herhalde. Utangaç ve çirkin olduğum için kolay lokma olduğumu mu düşünmüştü?
Koltuğa kıvrılıp dizlerimi karnıma çektim, kılımı bile kıpırdatmadan iki saat boyunca uzandım ve bu iki saat onu düşünmeden edemedim. Ben böyle biri olduğum için yaşama, dünyadaki cenneti ve fani zevkleri tatma hakkına sahip değil miydim?
Akşam karanlığı çökmüştü, saatlerdir yemek yemediğim için ayaklandığımda gözlerin kararınca yine takılıp yüzüstü düşmekten son anda kurtuldum. "Şu kahrolası halı!" diye söylenirken takıldığım şeyin babamın çok beğenerek aldığı yedinci el otantik halı değil fotoğraf makinesi çantasının askısı olduğunu gördüm. Koltuğun kenarında durduğu için gözden kaçırmıştım. Yan ağız güldüm, ağzımdan alaylı bir "Hah!" sesi çıktı. Bir fotoğrafçı olan Chanyeol pahalı bir kamerayı tanımadığı birinin evinde unutmuş olamazdı, daha önce tıp fakültesini kazanmış olduğuna bakılırsa zeki bir adamdı.
Mutfağa gidip kalan son rameni pişirdim, tencereyi salona getirip kahve masasının üstüne koydum. Soğuması için rameni karıştırırken çantaya kaçamak bakışlar attım, kameranın içinde ne tür fotoğraflar olduğunu merak ediyordum. O benim çizim defterimi kurcalamıştı, benim de aynısını yapmam adaletsiz olmazdı.
Ramenin henüz yarısını yemişken merakıma yenik düşüp kamerayı çantadan çıkardım ve son çektiği fotoğrafı açtım. Chanyeol sandığımdan çok fotoğrafımı çekmişti, bana yalnızca iki tanesini göstermişti ama daha fazlası vardı. Deniz iskelesinde yürürken çektiği fotoğraflarım vardı, üç ya da beş manzara fotoğrafı dışında galerisinde yalnızca ben vardım, tabii babamın resim sergisindeki çelenkli trajikomik fotoğrafı dışında. Kamerada başka fotoğraf yoktu, yalnızca küçük gezintimizin hatıralarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes of Venus
FanfictionYabancı, bir cumartesi günü hayatımın orta yerine düşmeden önce sınırlarımın dışına çıkabilmek imkânsızdan daha zor zannediyordum fakat bunun canımı yakacağını bile bile aklıma koyduğu pembe hayallerin peşine takıldım ve daha güçlü biri olup yaşadık...