Kalabalık bir sokağa karışıp insanları takip ederek yürümeye başladığımda tedirginliğim azalmıştı fakat bana neredeyse çarpacak olan arabayı aklımdan çıkaramıyordum. Bilerek mi yapmıştı, sarhoş bir sürücü müydü yoksa kaçığın biri miydi merak ediyordum. Üstelik kendime gelir gelmez hangi akılla Chanyeol'ü aradığımı da bilmiyordum. Chanyeol ben onu aradıktan birkaç dakika sonra geri aramıştı ama metroda olduğu için doğru düzgün konuşamamıştık, bu yüzden birkaç dakikadır mesajlaşmaya çalışıyorduk.
"Telefonum metroda iyi çekmiyor, umarım mesajım ulaşır. İyi misin? Sesin kötü geliyordu sanki."
"Öyle mi? Gayet iyiyim, sana öyle gelmiş olmalı. Ben de dışarıdayım, belki birkaç dakikalığına görüşebiliriz diye düşünmüştüm." Telefonda sadece birkaç saniyeliğine konuştuğumuz halde sesimden durumu hemen fark etmiş olmasına hayret ettim ama iyi olduğuma inandıysa onu görmekte bu kadar ısrarcı olduğum için şaşırmış olmalıydı.
"Tam olarak neredesin?"
Mesajını cevaplamadan önce haritaları açıp en yakın istasyonu aradım, mesajlarımız geç iletildiği için iletişimimiz feci şekilde yavaştı. Neyse ki istikameti bana doğruydu ve aktarma yapmasına gerek yoktu.
Buluşmaya karar verdiğimiz yerde, metro istasyonunun girişinde durup onu bekledim. Artık biraz daha sakindim, yalnızca Chanyeol'ü şüphelendirmekten endişeleniyordum. Büyük bir trafik kazası yaşamış ve o kazada ebeveynlerini kaybetmişti, şimdi başımdan geçen olayı anlatırsam onu huzursuz ederdim. Üstelik arabayı kimin kullandığını bile bilmiyordum, büyük ihtimalle biri beni korkutarak eğlenmek istemişti. Her halükârda bunu Chanyeol'e anlatmamın hiçbir faydası yoktu, boş yere ortalığı karıştırmak istemiyordum.
Metro merdivenlerinden yukarı çıkan onlarca insan arasında Chanyeol'ü hemen ayırt ettim, üstünde motorcu tarzı omuzları beyaz, altı siyah bir ceket vardı. Motorlu taşıtlarla arası o kadar da iyi olmadığı halde bu ceket üstüne ironik şekilde çok yakışmıştı, insanların arasında hemen seçiliyordu. Yorgun olmasına rağmen yürüyen merdivendeki kalabalıktan kaçıp merdivenleri seçti ve hızlı adımlarla bana doğru geldi. Bana gelişini seyrederken gülümseyişimi bastırmaya çalıştım ama beceremedim.
"İkimiz de yoğun olduğumuz için bugün görüşemeyiz sanıyordum," dedi yanıma vardığında, birlikte yürümeye başladık. Gözlerimi ondan alamıyordum, uzun saçlarına zaten bayılıyorken o ceketi seçtiği için eminim yine rüyalarıma girecekti. Hayır, rüyayı düşünmemeliydim.
"Ben de öyle sanıyordum." Neredeyse ölecektim ve aklıma gelen ilk kişi sendin, demek istedim. "Tüm gün dışarıdaydım ve çok bunaldım, en azından eve dönerken görüşebiliriz diye düşünmüştüm."
"İyi yapmışsın, benim de buna ihtiyacım vardı."
Yanında yürürken başımı uyumlu adımlarımıza indirip söylediği şey yüzünden gülümseyişimi durdurmaya çalışarak dudaklarımı ısırdım. Bugün onu hiç göremeden yurda dönmüş olsam uyuyamayacaktım eminim.
Elini öne uzattığında ne yapacağımı bilemeyerek şaşırdım. Elimi mi tutmak istiyordu? Başımı kaldırdığımda daha fazla beklemeden nazikçe elimi kavradı, sıcak dokunuşu yüzünden bir an için afallayarak ellerimize bakakaldım.
"Elini incitmişsin." Elimi havaya kaldırıp gösterdi. Yavaş adımlarla ilerlerken bahsettiği yeri kontrol ettim, elimin yan kısmı kızarmış ve serçe parmağımın kenarı soyulup kanamıştı. Metro durağına gelene kadar güvende hissetmediğim için korkudan acısını bile hissetmemiştim, birinin yine bilerek arabasını üstüme sürebileceği korkusu elimdeki sıyrığın sızısından çok daha baskın gelmişti. Ama şimdi Chanyeol şefkatle elimdeki yarayı incelerken tüm vücudum gevşeyivermişti. "Nasıl oldu?" diye sorduğunda yanından geçtiğimiz ufak bir markete girdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes of Venus
FanficYabancı, bir cumartesi günü hayatımın orta yerine düşmeden önce sınırlarımın dışına çıkabilmek imkânsızdan daha zor zannediyordum fakat bunun canımı yakacağını bile bile aklıma koyduğu pembe hayallerin peşine takıldım ve daha güçlü biri olup yaşadık...