49. Kin

468 64 293
                                    

Selamm 💗




Daha önce görmediğim sokaklarda yürürken Chanyeol'ün uzun adımlarına yetişebilmek için hızımı arttırdım. Gecenin karanlığında dışarıda bizden başka kimse yoktu ve küçük bir yürüyüş yapacağımızı zannettiğim için dışarıya kapüşonlumun altında ince pijamalarımla çıkmak gibi bir hataya düşmüştüm, şimdi çıplak dizlerim hafifçe titriyordu ama şikâyet edip geri dönmeyi teklif etmeye de yüzüm yoktu. "Sevgilim," diye seslendim emin olamayarak. "Çok hızlı yürüyorsun." Havanın serinliğinden ya da ne kadar hızlı yürüdüğünden konuşmak aramızdaki gerginliği biraz olsun alır diye umdum. Adımlarını yavaşlatıp nihayet durduğunda küçük bir parkı çevreleyen çitlerin önünde, sokak lambasının altındaydık. Etraftaki apartmanların birkaç penceresi sayılmazsa şehir uykuya yenik düştüğünü gösteriyordu, bizse uyumaktan çok uzaktık.

Chanyeol arkasına döndüğünde ağır bir nefes aldı, ifadesini anlayabilmek için yüzüne kaçamak bir bakış attım. İfadesi duygudan yoksun görünüyordu ama onu biraz olsun tanıyorsam bunun sebebi kendine hâkim olma çabasıydı. Bu ona özendiğim bir yanıydı, gerektiğinde duygularını kontrol edebiliyordu, fevri biri değildi. Kaşlarının çatık olmadığını gördükten sonra bir kez daha başımı kaldırdım, onun da bana baktığını görünce yutkundum. Hayır, fikrim değişmişti. Öfkeliydi.

"Bir şey söyleyecek misin?" Kalın sesi karanlığın içinde beni kendime getirdi, bir şeyler söyleyecektim. Ama yalan kotamı doldurduğum için ne şekilde anlatırsam daha makul olur bilmiyordum. Sessizce yaptığım hatayı düşünürken tekrar seslendi. "Baekhyun."

"Jisung'un söyledikleri doğru, Yeonjun'la Mokpo'da aynı sınıftaydık." Sesim hafifçe çatladığında yanağımın içini ısırdım. Yalan söylemiyordum, teknik olarak.

"Yüzünün rengine bakılırsa bunu bilmemem gerekiyordu herhalde." İğneleyici konuşmasıyla birlikte tek kaşı havalandı, göz temasımızı devam ettiremedim. "Neden gizledin? Eski menajerinin neler yaptığını söylememenle aynı sebeptense bunun için diyecek bir şeyim yok, sadece nedenini duymak istiyorum. Ve diğer her hepsini, Baekhyun. Lütfen konuş. Susmandan nefret ediyorum."

Çenem kontrolüm dışında hafifçe titremeye başladı ve aynı anda gözlerimin dolduğunu hissettim, bir hareketimden nefret ettiğini ilk kez bu kadar içten söylüyordu. Oysa benim onda nefret edebileceğim hiçbir yanı yoktu. Onu düşündüğümde "nefret" kelimesi hiçbir zaman aklıma düşmemişti, beni korkutarak üzdüğünde bile. Sevgim öyle saf ve yoğundu ki ondan bu kelimeyi duymaya hazırlıksız yakalandım ve hiç duymamış olmayı dileyerek sırtımı döndüm. Geldiğimiz yoldan geriye yürürken gözyaşları usulca yanaklarıma düştü, bu kadar kolay ağladığım için kendimden nefret ettim.

"Baekhyun." Arkamdan geliyor ama bana yetişmeye çalışmıyordu. Belki bir özür duyacağımı zannettim, belki de bana sarılacağını. Bunları yapmadığında olduğum yere çöküp gözyaşlarımın dinmesini bekledim. Çocukluk ediyordum, böyle bir durumda ondan özür bekliyor olmam anlamsızdı. Haklıydı gerçi, bu ondan gizlediğim ilk gerçek değildi. "Hayatımızda olup bitenleri kolayca paylaşabileceğimiz bir ilişkinin içinde olduğumuzu sanıyordum."

Sesinin yanımdan geldiğini fark edince başımı dizlerimden çektim, sandığım gibi geride kalmamıştı, hemen yanımda bekliyordu. "Öyle değil," dedim dudaklarımı bükerek. Elini uzatıp beni yukarıya çekti. "Ben... Neden söylemedim bilmiyorum, sana güvenmediğimden değil. Neden bahsetmedim ki? Ne aptalım. Özür dilerim." Tüm bu üzüntüm ona Yeonjun'dan bahsetmeyişim miydi yoksa bana karşı bu kadar çabuk öfkelenebilmiş olmasından mıydı bilmem ama titreyen sesimi bir türlü düzene sokamadım. Bu kadar kırılgan olmayı ben de istemiyordum ve ağlayışımı durdurmaya çalışmak sanki işleri daha da zorlaştırıyordu.

Eyes of VenusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin