Uyarı: Şiddetin açık ve net bir şekilde tasviri, zorbalık, ağır dil. Bölümün amacı şiddet ve zorbalığı yüceltmek ya da bunları meşrulaştırmak değildir, bu içerik yalnızca bu bölüme mahsustur.
Pazar ayini bittiğinde kiliseden ayrılmak üzereyken uzaktan "Andy," diye seslenen rahibenin sesiyle olduğum yerde durdum, arkama dönüp yaşlı kadının yüzüne baktım. Ayin boyunca onunla her göz göze geldiğimde başımı eğmiş, ellerimi kucağımda birleştirip anlatılanları dinliyormuş gibi yapmış fakat vaazın bir kelimesini bile anlayamamıştım.
"Bir şey mi diyecektiniz, Rahibe Jung?"
"Bugün solgun görünüyorsun. İyi misin?"
"İyiyim, sadece sınavlar yüzünden bazen uyuyamıyorum." Başımı eğip dudaklarımı ıslattım, ayine gelen insanlar kiliseden ayrılmaya başlamıştı. Rahibeyle yalnız kalmak istemediğim için acelem varmış gibi saatime baktım. "Bir sürü ödevim var."
"Günah çıkarmak istersen peder burada olacak."
Bozularak başımı kaldırdım, gözlerime bakınca şeytan görmüş gibi başını eğen o oldu. Dişlerimin arasından konuştum. "Ben yanlış bir şey yapmadım, Rahibe Jung." Bağırmak istedim. Ben Medusa değilim, iblis değilim, gözlerime bak. Korkma benden, en az senin kadar insanım.
"Günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve güvenilir ve adil olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır."
Rahibe ezbere bildiği o cümleyi söylerken gülümsediğinde çenemi sıktım, onu başımla selamlayıp iyi günler diledikten sonra hızlı adımlarla kiliseden ayrılanları takip ettim. Evin yolunu tutarken geçen gecenin kanıtı olan sızıma rağmen hızlıydım. Evet, işte tek suçum buydu. Soyumuzun üremesini tehlikeye atarak bir erkekle birlikte olmuştum.
Eve girer girmez henüz uyuyan babama hiç seslenmeyip yastığının altına sıkıştırdığı telefonunu aldım ve son aradığı kişileri inceledim, dün akşam saat altıya doğru Chanyeol kendi telefonuyla babamı aramıştı. Numarası kayıtlı olmayan tek numara bu olduğu için hemen buldum ve "Ara" tuşuna bastım. Birkaç çalıştan sonra Chanyeol telefonu açtı. "Alo?"
"Chanyeol," dedim derin bir nefes aldıktan sonra. Apartmanın merdivenlerini çok hızlı tırmandığım için nefes nefeseydim.
"Günaydın, Andy." İsmimi vurgularken sesi alaycıydı ama tahmin ettiğim gibi tavırlı değildi.
"Günaydın." Telefonda konuşurken evin içinde turlamaya başlamış, tırnaklarımla oynuyordum. "Ne yapıyorsun?"
"Eşyalarımı topluyorum."
"Hemen gidiyor musun?"
"İşim çıktı, bu akşam Seul'deki bir etkinlikte olmam gerek." Chanyeol'ün ağır nefeslerini, hareket ettiğini belli eden hışırtıları duydum. "Tren garında olacağım, beni görmeye gelir misin?"
"Tabii gelirim."
Konuşmamız sonlandığında boy aynasında giysilerimi kontrol ettim. Safir rengi kısa kollu gömleğimde ve koyu renkli geniş kesim kot pantolonumda kırışıklık var mı diye kontrol edip beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Siyah retro güneş gözlüklerimi yakama taktım, boynumdaki çarmıh kolyesini ve saatimi kenara çıkarıp atarken bu sefer o kadar da korkak değildim. Yakalanma ihtimalim olsa da akıllı saatimi takmamak diğer yalanlarımın yanında bir hiçti.
Tren garı yakın olmadığı için bisikletimle gittim, Chanyeol bekleme salonunda oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Dirseklerine kadar sıvadığı çizgili açık mavi bir gömlek giymişti, kot pantolonu ve spor ayakkabıları dünküyle aynıydı. Yanındaki sandalyede çantaları vardı, geldiğimi fark edince ayağa kalktı. İstemsizce etrafıma göz atıp yanına gittim. "Biraz daha kalamaz mıydın?" diye sordum sitemle. "En azından kahvaltı edebilirdik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes of Venus
Fiksi PenggemarYabancı, bir cumartesi günü hayatımın orta yerine düşmeden önce sınırlarımın dışına çıkabilmek imkânsızdan daha zor zannediyordum fakat bunun canımı yakacağını bile bile aklıma koyduğu pembe hayallerin peşine takıldım ve daha güçlü biri olup yaşadık...