10 bin olmuşuz hemen tokuşturalım kadehlerimizi! 🥂🎊💗
Mokpo Erkek Lisesi'nin karanlık deposunda yükselen çığlıklar bodrum katından yukarıya yalnızca bir uğultu halinde ulaşıyordu. Okul üniforması giyen henüz on yedi yaşındaki çocuklar göründüğü kadar masum değildi, empati duygusundan yoksunlardı, acımasız ruhları genç birer oğlanın vücuduna hapsolmuştu. Çığlıklar, aralarına aldıkları beyaz tenli ve tombul yanaklı öğrenciden geliyordu. Kahkahalar geri kalanlarına aitti, biri geride durmuş sessizce olan biteni seyrediyor ve telefonuna kaydediyordu. "Lütfen bırakın beni, kimseye söylemem. Lütfen. Bırakın gideyim, kimseye söylemem. Lütfen." Zavallı genç çırılçıplak ve gözyaşları içindeydi, okul üniformasının yakalığında adı yazıyordu. Byun Baekhyun. Sınıf arkadaşları mahrem bölgelerine dokunurken ders zili çalmaya başladı, ses okul binasında acı acı yankılanırken yakalanmaktan korkup kaçtılar. Genç oğlan karanlığın içinde tek başına kaldığında ona bunu yapanların isimlerini gözyaşları içinde sayıkladı. Hwa Jiwoo, Kim Inho, Yeong Kangdae, Jong Hyunki, Choi Yeonjun.
Uyandığımda gözlerim kuruydu, bu sefer rüya görürken ağlamamış ya da irkilerek uyanmamıştım. Yalnızca gözlerimi açıp kendime gelebilmeye çalışmıştım, tıpkı sıradan bir rüya görmüşüm gibi. Belki de zihnim bana bu korkunç anıları durmadan hatırlatarak beni adım adım hissizleştiriyordu, belki sancılı da olsa bu şekilde iyileşiyordum.
Yatağın içinde tek başıma değildim, Chanyeol yanı başımda uyuyordu, nefesleri dingin ve yavaştı. Dün gece her şey güzel gidebilirken panikleyip nefes alamayana dek ağladığımı hatırlayınca bu beni rüyadan daha kötü etkiledi ve göğsümde bir ağırlık hissettim. Chanyeol dizlerimi tutup onlarca kez özür diledikten sonra ona midemin bulandığını söylemiştim, dünyanın en nazik adamına, midemi bulandıran şey oymuş gibi. Ne zaman uyumuştu bilmem ama elimi tutarak uyuyakalmıştı. Bu görüntüyü izlerken vicdan azabı duydum, kendini suçlamasına sebep olarak onu en az benim kadar çaresiz hissettirmiştim eminim. Şimdi uykusu öyle derindi ki gözlerinin üstüne düşen saçları onu hiç rahatsız etmiyordu. Onu uyandırmaktan korkarak yavaşça saçlarını gözünün önünden çektim ve uzun uzun yüzünü seyrettim. Sol kaşının altında geçirdiği trafik kazasının bir hatırası olan ince bir izi bu kadar yakından bakılmadığı sürece görmek mümkün değildi. Burnunun kemerinde, elmacık kemiğinin üstünde ve kulağının yanında küçük güzel benleri vardı ve sakalları da biraz uzamıştı. Gözlerimi dudaklarının üstünde fazla tutamadım, gece o kadar kötü sonlanmıştı ki beni açlıkla öptüğü anı zihnimin odağında tutamıyordum. O kadar korkmasaydım, onu itmeseydim ne kadar ileriye gidebilirdik, bu sabaha nasıl hislerle uyanırdım diye düşünmeden edemiyordum.
Chanyeol'ün uyuyuşunu seyrederek düşüncelerimle kendime eziyet ettiğimi anladığım an elimi yavaşça elinin altından çekip yataktan indim ve sessiz adımlarla odasından çıktıktan sonra odanın kapısını geri kapattım. Alkolden mi yoksa ağlamaktan mı bilmem, başımda katlanılmaz bir ağrı belirdi. Banyonun aynasında gözyaşlarım yüzünden kaskatı kesilmiş yüzüme ve yumruk şişmiş gözlerime bakmaya fazla dayanamayıp sıcak suyun altına girdim.
Duştan çıkar çıkmaz yaptığım ilk şey mutfak dolabından kahve kavanozunu bulmak oldu, acı bir kahve içip kendime gelebilmek için her şeyi verebilecek durumdaydım. Makineye su eklerken yatak odasının kapısının açıldığını duydum, uyanmıştı. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Günaydın," diye sıcak bir tavırla seslendiğinde gerginliğim dağıldı.
Dönüp ona baktım, biraz uykulu görünüyordu. "Günaydın." Ona karşılık verirken ne yapacağımı bilemez haldeydim. "Kahve ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes of Venus
FanficYabancı, bir cumartesi günü hayatımın orta yerine düşmeden önce sınırlarımın dışına çıkabilmek imkânsızdan daha zor zannediyordum fakat bunun canımı yakacağını bile bile aklıma koyduğu pembe hayallerin peşine takıldım ve daha güçlü biri olup yaşadık...