3. Dilemma

1.2K 156 328
                                        

"Biliyor musun, en son teleferiğe bindiğimde ilkokula gidiyordum. Uzun süredir Mokpo'yu gezmedim."

"Sen buralısın, istediğin zaman teleferiğe binebilirdin."

İç çekerek camdan dışarıya, uçsuz bucaksız mavi denize baktım. "İnsan kendi yaşadığı şehri turist gibi gezemiyor."

"Doğru." Nefesinden gülümseyişini hissedip ona baktım, kabinin içinde yalnız ikimiz vardık. Mokpo ayaklarımızın altındaydı, öyle yüksekteydik ki biraz tedirgin olarak koltuğumun ucunda oturuyordum. Dizlerimiz birbirine değiyordu. "Gözlüğünü çıkarır mısın?"

"Hayır."

"Konuştuğum kişinin gözlerini görememek pek hoş değil."

"Çıkardığımda daha hoş olmuyor."

"Neden öyle dedin?"

"Nedeni bariz değil mi?"

"Hayır değil."

"İnsanlar farklı yüzler gördüklerinde gözlerini dikiyorlar. Bakışlar beni rahatsız ediyor, uzun bakışlar. Tekrar dönüp bakmalar, merakla, iğrenerek."

"Ya da hayranlıkla." Dikkatimi çekmeyi başardı, koltuğunun ucuna kayıp bana doğru yaklaştı. Güneş gözlüklerimi nezaketle çıkarıp yakama astı, sonra yüzüme baktı. "Bakışlarımla seni rahatsız mı ediyorum?"

Yutkundum, gözlerimi ondan çekmedim, aramızdaki çekim o kadar doğaldı ki neyi rahatsız edici bulduğumu artık bilmiyordum. İç çektim. "Konuşurken karşımdakinin gözlerine bakmaya pek alışkın değilim."

"Yerinde olsam gözlerimi çok sever, onlarla övünürdüm," dedi genişçe gülümseyerek. Sayesinde gevşedim, ses tonu ve yüz ifadesi beni kalkanlarımı indirmeye itiyordu. "Gözlerin çok güzel, Baekhyun. Kıymetini bilmemen ne yazık."

"Hiç de değil." Utanarak bir kez daha gözlerimi kaçırdım. Artık Yudal Dağı'na yaklaşıyorduk.

"İltifatları kabul etmeye çalış, bu seni daha özgüvenli gösterir."

"Özgüvenli görünmek beni daha özgüvenli biri yapmaz."

"Nasıl davranırsan zamanla öyle hissedersin, bir süre sonra insanların sana olan davranışları bile değişir." Geri çekilip koltuğuna yaslandı. "Evdeki askerlik hayatından bahsediyordun az önce."

Gülmemek için kendimi zor tuttum, hayatım hakkımdaki bu benzetmeyi bir başkasının ağzından duymak komikti. "Evet, giriş çıkış saatlerinden bahsetmiştim. Hafta sonları dokuzda evden çıkıp babamın evine gidiyorum ama oradayken de akşam altıdan sonra dışarıda olmam yasak. Gerçi istesem de pek dışarı çıkamıyorum çünkü babamla geçirdiğim iki gün içerisinde bitirmem gereken tonla ödev oluyor. Özel derse gelen öğretmenim ödevlerimin hepsini tek tek kontrol ediyor, bu yüzden başımı kaşıyacak vakit bulamıyorum."

"Ama şu an benimlesin."

Yutkundum, onun için pek çok tehlikeyi göz ardı etmiştim. "Bugünün sergi yüzünden yoğun geçebileceğini tahmin ettiğim için bütün gece ders çalıştım."

"Ama yine de seni her an kontrol edemez, babanın evinden gece çıkıp gidebilirsin, akşam evde olmayabilirsin. Şu an evde değil, bir dağın tepesindesin mesela."

"Annem saatimden nerede olduğumu her an kontrol edebiliyor." Boş bileğimdeki saat izini gösterdim.

"Bu yüzden saati babana verdin." Şaşkınlıkla güldü. O sırada kabinimiz Gohado Adası'ndaki teleferik istasyonuna indi, otomatik kapılar açınınca kabinden çıkıp etrafa göz attık ve insanları takip ettik. Tertemiz dağ havasını içimize çektik, gökyüzü berrak maviydi, Mokpo Köprüsü şimdi ufacık görünüyordu. "Benim yüzümden başın belaya girmez umarım."

Eyes of VenusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin