12. Gözdağı

978 140 356
                                    

Loey Park Fotoğraf Stüdyosu'nun giyinme odasında Chanyeol arkamda durmuş, pahalı gümüş rengi kolyeleri birer birer boynuma takıyordu. Üstümde akıllardan çıkmayacak türde pembe bir kürk, ayağımda sivri uçlu Chloe botlar vardı. Yeni boyanmış gümüş saçlarım berrak mavi gözlerimle uyum içindeydi, usta bir makyöz yaptığı dikkat çekici makyajla beni zirveye taşımıştı. İlk kez, gerçekten de ilk kez kendimi bu kadar güzel buluyordum.

Arkamı döndüğümde Chanyeol beni hayranlıkla uzun uzun süzdü, gözlerimin içine bakarak konuşurken sesi baştan çıkarıcı şekilde derin ve alçak bir fısıltı halindeydi. "Çok güzel görünüyorsun."

Bana doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattığında sert göğsü benimkine değdi, üstündeki odunsu parfümün kokusunu istemsizce içime çektim. Kokusu ve iltifatları bende baş dönmesine benzer bir sersemliğe sebep oldu. "Bu güzelliği herkese göstermek istiyorum."

Uzun saçları gözünün üstüne düştüğünde işaret parmağımın ucuyla uzanıp saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdım. Bunu yaptığımda gözleri parıldadı, bir anlığına gözbebeklerinde ışıldayan yıldızlar gördüğümü zannettim. Bana bakarken ne görüyor, ne hissediyor bilmek istiyordum. Ondan ne kadar etkilendiğimin, onu ne kadar istediğimin farkında mıydı?

"Chanyeol..." Sarhoştan farksızdım, kalbim yerinden çıkacak gibiydi, dudakları elmacık kemiklerime değiyordu. "Chanyeol," diye seslendim bir kez daha. Elimi göğsünün üstüne koyduğumda oradaki kasları daha net hissettim, nefesim iyice hızlandı. Dudakları kulağıma yaklaştığında içim ürperdi, elim sıkı tişörtünün üstünden özlemle göğsünün yüksekliklerini keşfediyordu.

Yanaklarıma öpücükler kondururken gözlerim kendiliğinden kapandı, kendimi kaybederek boynuna tutundum. Makyaj masasının üstündeki tüm malzemeleri bir çırpıda koluyla yere itip beni masanın üstüne oturttu, gözlerinde şehvetli ve sabırsız bir ifade taşıyordu.

Dudaklarımız hızlıca birleştiğinde gözlerim kapandı ve nefesim kesildi, beni tıpkı Mokpo'daki otel odasında olduğu gibi açlıkla öptü. Önce alt dudağımı, sonra öbürünü, ardı ardına hiç durmadan. Ona ayak uydurmama bile fırsat tanımadan dudaklarımı emerken tek yapabildiğim beni istediği gibi öpmesine izin vermek ve fırsat tanıdığınca öpüşmemizin tadına varmaktı. Bir eliyle belimi destekliyor, diğeriyle ensemden tutarak beni kendine bastırıyordu. Chanyeol'ü hiç bu kadar aç ve vahşi görmemiştim, onun da beni hâlâ istediğinden emindim artık. Mokpo'da birbirimizden ayrıldığımızda korktuğum gibi beni hafızasından silmemişti.

Öpüşmemiz hararetlendikçe sıkı İspanyol pantolonum güneylerimdeki sızıyı iyice kötüleştirmeye başladı. Ağzımın içine giren ıslak dil yüzünden kollarının arasında eriyip gidecek gibi oldum ve ağzımdan tuhaf bir inleyiş kaçtı. Oracıkta, fotoğraf stüdyosunda sevişmezsek delirecektim, bunun için tamamen soyunmamıza bile gerek yoktu. İçerisi yeterince serindi, beni pembe kürküm ve pahalı botlarımla aynaya karşı becermesini, bunu yaparken kendi yüzümün aldığı ifadeyi seyretmeyi istiyordum.

Çantamın derinliklerindeki cep telefonum çalmaya başladığında Chanyeol'ün dudaklarından ayrılıp küfrederek başımı geriye attım. "Ah, siktir, Chanyeol..." Hayır, ben bu kadar edepsiz biri değildim, öyle uluorta küfretmezdim. Chanyeol boynumu yaladığında başımı geriye attım, telefonun sesi susmak bilmedi. "Yalvarırım," diye inledim. "Beni hemen burada..."

O ses gerçekten de telefonumdan geliyordu ama zil sesim değildi, alarmımdı. Israrla çalan saat altı alarmım. Lanet olsun.

Gözlerimi açtığımda kendimi dudaklarımı öne uzatmış bir vaziyette buldum, havayla öpüşüyordum, baştan çıkarıcı bir adamın rüyamdaki imgesiyle. Elimi dudaklarımın üstüne kapatıp şaşkınlık içinde karşı yatakta arkası dönük uyuyan Junmyeon'a baktım, neyse ki o halimi görmemişti. Elimi göğsüme indirip deli gibi çarpan kalbimi hissettim, gördüğüm müstehcen rüya yüzünden saçlarım ve boynum terimle nemlenmişti. Sonra yavaşça üstümdeki yorganı havaya kaldırdım. Ah, hayır, hayır, hayır, hayır. Nasıl bir rüyadan bu kadar etkilenebilirdim? Çok utanıyordum. Dün gece beni öpmek üzereyken korkudan titrediğim halde zihnimin derinliklerinde nasıl bu kadar ileriye gidebilmiştim?

Eyes of VenusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin