9. İki Pinokyo

1K 150 206
                                    

Chanyeol girdiğimiz süpermarkette sallanarak yürürken metal market arabasına dayanıyor, ben de onu yanında takip ederek her an düşebilir korkusuyla tetikte bekliyordum. Arabamız henüz boştu ve neye ihtiyacımız olduğundan da emin değildim. Chanyeol arabayı bir sağa bir sola sürmeye başlayınca tek elimle kenarından tutup sabitledim. "Chanyeol, hiçbir şey almamıza gerek yok. Ayakta bile duramıyorsun, eve gidelim."

"İyiyim ben, tamamen kendimde..." Lafını yarıda kesip reyondaki çoklu hazır erişte paketlerine baktı, en üst rafa kolayca uzandıktan sonra kendini gerisin geriye atıp pat diye market arabasının içine düştü.

"Chanyeol!" Utanarak etrafıma baktıktan sonra kendimi tutamayıp güldüm, Chanyeol uzun bacaklarıyla her nasıl yaptıysa market arabasının içine girmeyi başarmıştı ve kucağındaki hazır erişte paketini sımsıkı tutuyordu. "Nasıl başardın bunu?"

"Beni sürsene."

"Chanyeol!"

"Ne?"

"Sessiz ol," diye uyardım. Olgun karakterinden çok uzaktı, onun bu konuşkan, ciddiyetsiz ve yaramaz tarafına henüz çok yeni olduğum için şaşkındım.

"Alacaklarımızı söylüyorum aklında tut, tamam mı?" Sarhoş değilmiş gibi akıcı bir şekilde konuşurken arkasına yaslanıp uyur gibi gözlerini kapattı, uyumak üzereyken oyuncak ayısına sarılmış bir çocuk gibi eriştesini tutuyordu. Gülümseyişimi durduramayıp market arabasını reyonların arasına doğru ittim, yaşlı bir adam bizi yargılayıcı bakışlarla baştan aşağı süzünce ısınan yanaklarımla bakışları görmezden gelmeye çalıştım. "Kimchi, peynir, yumurta, limonata, soju..."

"İçmeye devam edemezsin." Kişisel bakım reyonunu görünce oraya yöneldim, bir diş fırçası paketiyle banyo lifini, ardından sıradan siyah bir iç çamaşırını bedenini kontrol edip sepete attım.

"Bu soju değil," dedi elindeki iç çamaşırı paketini gözlerini kısarak incelerken, paketi utanarak elinden alıp sepete geri koydum. Sonra başını geriye yaslayıp uyuklamaya devam etti.

"Duş almam gerek, yarın sabah dersim var." Bir paket de çorap aldım, aynı iç çamaşırını ve çorabı saatlerce giymekten nefret ederdim, hatta aynı kazağı bile. Annem yüzünden hijyen ve kokular konusunda fazla titizdim, her dışarıya çıktığımda yanımda parfüm ve deodorant taşırdım. Sigara kokusundan da hiç hoşlanmazdım ama okuldaki arkadaşlarım, Chanyeol ve babam gibi insanlar için katlanabiliyordum. Bu koku ne kadar mide bulandırıcı olursa olsun karşımdaki kişinin bana değer verdiğini hissettiysem koku duyulmaz oluveriyordu, nihayetinde başkalarının da benim hakkımda sevmedikleri halde görmezden geldikleri yanlarım vardı eminim.

Buzdolabına doğru yürürken Chanyeol birden elini arabayı ittiğim elimin üstüne koydu ama bunu bilerek mi yaptı yoksa sarhoşluktan mı emin olamadım. "Çok değişmişsin," dedi henüz yeni karşılaşmışız gibi, ruh hali birden değişivermiş gibiydi. Teni sıcacıktı ve elleri midemin kasılmasına sebep olacak şekilde kocamandı. "Seni orada bıraktığımda böyle değildin."

"İyi anlamda mı söyledin?" Diğer elimle dolabı açıp raftan limonatayı bulup çıkardığımda birden ayılmış gibi elini elimden çekti, sıcaklığını yitirdiğimde neredeyse hayal kırıklığına uğramıştım. Ne oluyordu bana? Ona dokunmak istiyor muydum, istemiyor muydum?

"Sana mükemmel bir kokteyl hazırlayacağım."

Dolabın diğer ucuna doğru market arabasını sürüp bir şişe soju şişesi aldıktan sonra telefonumun zil sesi çaldı, Junmyeon arıyordu. "Junmyeon, ben de tam seni arayacaktım." Bir yalan daha, onu tamamen unutmuştum. Chanyeol market arabasının içinde oturmuş bana merakla bakıyordu, herhalde gerçekten de ayılmıştı. Arabayı ileriye doğru sürdüm.

Eyes of VenusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin