2. Andy'nin Sırrı

1.2K 159 277
                                    

Merhabalar, bu kitabın biraz yavaş başladığını fark etmişsinizdir. Bazı kısımları ne kadar kısa kesmeye çalışmış olsam da kitabın geri kalanını ve ana karakteri tanıyabilmek için lütfen atlamadan okuyun. Çok uzun süredir yazmadığım için heyecanlıyım ve okuyorsanız burada olduğunuzu görmek istiyorum. Desteğiniz benim için çok önemli, hayalet okuyucu olmayın. Sevgilerimle. ❤️ 




Yabancının ılık rüzgarla uçuşan koyu renkli saçları ve kibar gülümseyişi gözümün önündeydi, bisikletimi sürerken arka selemde oturuyormuşçasına varlığını yanımda hissediyordum. Elleri belime dolanmış, ben pedalları çevirirken buğulu gözlerle ve merakla sokakları seyrediyordu. Mokpo'yu, ona yabancı gelen, benimse evim olan bu şehri.

Babamın yaşadığı iki katlı döküntü apartmana yaklaştığımda hızımı azalttım, metal bahçe kapısını itip apartmanın ufak bahçesine girdim ve bisikleti duvara dayadım. Üst kata hızlıca tırmanırken biri beni kovalıyormuş gibi hızlı ve korkaktım.

Kapının önüne vardığımda anahtarımı yanıma alıp almadığımı bile unuttum, ceplerimi karıştırdım ve nihayet çantamın diplerinde buldum. Ellerimin nasıl da titrediğini ancak anahtarı kapının deliğine sokmaya çalışırken fark ettim. Annemin benim için özenle seçtiği antika görünümlü bronz anahtarlık elimin içinde git gide soğumuş, buz gibi olmuştu. Oval anahtarlığa koruyucu melek ve elini tuttuğu küçük bir çocuk işlenmişti. Koruyucu melek beni gözetsin.

Derin bir nefes alıp nihayet kapıyı açtım, içeriye girip hızlıca geri kapattım ve alnımı kapının sert yüzeyine dayadım. Çantam omzumdan kayıp yere düştü, yabancının sesi kulaklarımdaydı. Ölesiye nefret ettiğim ismimi birinin ağzından duymayı bu kadar seveceğimi düşünmezdim. Andy. Yorgun, derin, rahatlatıcı bir ses tonuyla.

Andy.

Andy.

Andy.

Andy, sanatla ilgilenir misin?

Alnımı kapıdan çekip arkamı döndüm ve kaos halindeki salona baktım, babamın boyadığı ona yakın tablo duvara dayalıydı. Yarım bıraktığı portre cam kenarındaki tuvalde duruyordu. Sanatla ilgilenir miydim? Ben sanat için evini terk eden bir adamın oğluydum ve hafta sonlarımı evden çok stüdyoya benzeyen boya kokulu bir dairede geçiriyordum.

Banyoya girip aceleyle yüzümü yıkadım. Kafam ısı bombasıyken vücudum tir tir titriyordu ve şimdi su sayesinde kafamın sıcaklığı biraz azalmış, gerginlik yüzünden titreyişim biraz daha artmıştı. Dişlerim birbirine kenetlenmişti, soğuk soğuk terliyordum. Andy. Başımı kaldırıp aynaya baktım, uzun süre lens kullandığım için kızarmış berrak mavi gözlerime.

Yabancı bu tuhaf renkli gözlere tiksinerek bakmamış, aksine onları görebilmek için şansını pek çok kez denemişti. Ne görmüştü bu gözlerde? Ne düşünmüştü? Belki de gerçek olduğunu hiç fark etmemişti.

En son büyükbabamın büyükbabasında görülen bu mavi gözler bana babamın genlerinden gelen bir miras. On yıllarca ailedeki herkes koyu kahverengi gözlerle doğunca bu genin artık bozulduğuna, evlendikleri kadınların baskın genleri sayesinde artık görülmeyeceğine inanmışlar. Ta ki ben parlak gözlerle doğup herkesi şok edene dek. Bu, Seon ailesinde uğursuz olmamın sayısız sebeplerinden yalnızca biri.

Odama girip camı açtım, sonra kendimi tahta paletlerin üstüne yerleştirilmiş yatağa attım. Odamda pek çok eksik vardı ama bu evdeyken hiçbiri umurumda değildi. Çalışma masası, yatak bazası, komodin, şifonyer yoktu. Odanın bir köşesinde yatağım, diğerinde ikinci el ahşap askılık vardı. Ama en azından burada düşünebilme ve kendi varlığımı sorgulayabilme özgürlüğüne sahiptim.

Eyes of VenusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin