Selaaaam! Biraz geç geldim gibi oldu ama dolu dolu bir bölümle geldim, iki bölümü birleştirdim. Yorumlarınızla sizi de görebilirsem cidden mutlu olurum, ben yazarken çok keyif aldım siz de seversiniz umarım. Öpüldünüz! 💗 (Fazla kontrol edemedim hatalarım varsa görmemiş gibi yapın lütfen.)
Uzun koridoru arşınlarken spor ayakkabılarım pahalı fayansların üstünde gıcırdadı. Oldukça büyük ve lüks bir otel olmasına rağmen müşterilerin mahremiyetine o kadar da önem verilmediği ortadaydı, içeriye girerken fazla yaratıcı bir yalana ihtiyaç duymamıştım. Bir Byun olmak tüm meseleyi çözmüştü ve bu bile bana aradığım cevabı veriyordu. Yine de emin olmak için kendi gözlerimle görmeliydim, ne söyleyeceğimi bilmiyordum ama içimde bir yerde hâlâ yanılıyor olmak istiyordum. Kapıyı kararsızlıkla tıklattım ve derin bir nefes aldım. Kapıda asılı numarayı görünce istemsizce gülümsedim, 112. Burada ne yaptığıma dair hiçbir fikrim yoktu ama kapı açıldığında alaycı gülüşüm yüzümden silinmedi.
"Baekhyun."
Anladığımı göstermek istercesine başımı salladım, panik içerisindeki ses tonu pek çok şeyi açıklıyordu.
"Kimmiş?"
Arkadan gelen kadın sesiyle hafifçe güldüm. "Tam bir yalancısın."
Babamı karşımda üstsüz ve dağılmış saçlarla gördükten sonra yüzüm tiksintiyle buruştu, içeriden gelen sesin kime ait olduğunu bilmek işleri daha da kötüleştiriyordu. Babam bir açıklama yapmak istercesine başını tutarak konuşmaya çalıştı ama manzaranın daha fazla tuhaflaşmasını beklemeden sırtımı dönüp hızlı adımlarla oradan uzaklaştım. Anlayamıyordum, babam gibi entelektüel bir adam nasıl olur da onu olduğu gibi sevmeyi becerememiş bağnaz bir kadınla birlikte olmak ister bir türlü aklım almıyordu.
Asansörün kapısı kapandığında tuttuğum nefesimi ağır bir biçimde geri bıraktım, içimden gülmek geldi, sorularla dolu aklımın bir köşesinde küçük bir öfke kıvılcımı harlanmayı bekliyordu. Gözlerimi kapatıp asansörün inmesini bekledim. Asansörün kapısı açıldıktan sonra hızlı adımlarla ilerleyip döner kapıya ulaştım. Otel binasının dışına çıktıktan sonra etrafıma bakındım, yanlış kapıdan çıkmıştım. Kahretsin. En azından havalı bir çıkış yapabileceğimi zannetmiştim.
İçeriye geri dönüp doğru kapıyı bulduktan sonra birinin arkamdan seslendiğini duydum. "Baekhyun, Baekhyun!"
Az önceki görüntüsü gözlerimin önünde olduğu için henüz onunla yüzleşmek istemiyordum, neredeyse koşar adımlarla uzaklaşarak doğru kapıdan çıkmayı başardım. Etraf pahalı araçlarla doluydu, 73 model Mercedes aralarında çok komik görünüyordu, o buraya ait değildi.
Babam kolumu kavrayarak beni durdurduğunda onu çatık kaşlarla karşıladım. Saçlarını geri toplayacak vakti bulamamıştı, üstüne alelacele geçirdiği kahverengi gömleğinin etekleri pantolonunun dışındaydı ve birkaç düğme iliklenmeyi bekliyordu. "Baekhyun, bu tavır da ne böyle?"
"Asıl sen söyle, baba. Sen burada ne arıyorsun? Evi terk edip hepimizi yüzüstü bıraktıktan sonra şimdi utanmadan nasıl buraya gelirsin?" Kolumu geri çekip ovuşturdum, benden bu kadar sert bir çıkış beklemiyor olmalı ki söylediklerim karşısında ağzı açık kalmıştı. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamadığım için her adımını destekleyen küçük bir çocuk değildim artık, sırf beni sevgiyle kucakladığı için sessiz kalmaya devam etmeyecektim. "Ailemiz paramparça olurken kılını kıpırdatmayan sen bir sergi için ta Seul'e gelmişsin, ne komik ama."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes of Venus
FanficYabancı, bir cumartesi günü hayatımın orta yerine düşmeden önce sınırlarımın dışına çıkabilmek imkânsızdan daha zor zannediyordum fakat bunun canımı yakacağını bile bile aklıma koyduğu pembe hayallerin peşine takıldım ve daha güçlü biri olup yaşadık...