42. Bölüm

684 98 6
                                    

Merhaba arkadaşlar. Bu bölümü seyahat sırasında paylaşıyorum. Umarım fazla hata yoktur. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Keyifli okumalar.

***

Kalp sevmenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmezdi. Zaten kalbin özelliği de bu değil miydi? Hiçbir çaba sarf etmeden sevgiyle dolmuş, sevmek için yaratılmıştı. Önce içinde bulunduğu bedeni severdi, onun yaşam kaynağını bedeninde dolaştırırdı. Sonra etrafında ki insanları severdi ve en önemlisi kendisini yaratanı…
Bir elini kalbinin üzerine koyarak hızlı bir şekilde yaşam kaynağını pompalamasını dinlemeye başlamıştı. Gözleri her bir atışı daha iyi duyumsamak, hissetmek için kapanırken yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı. Genç kız birden kulaklarında hissettiği yüksek sesle gözlerini aralarken karşısında kendisine gülümseyerek bakan adamı görünce yutkunmadan edememişti. Kulaklarına takılan stetoskopla genç adamın hızlı atan kalbinin sesini duyabiliyordu.

“Duyabiliyor musun? Ne kadar hızlı atıyor değil mi?” genç kız gözlerini ayırmadan adama bakmaya devam ederken başını sallamıştı. Sesli bir şekilde cevap vermeye cesaret edememişti.
“Bu kalp seni her gördüğünde, yan yana her geldiğimizde bu şekilde atıyor.” Genç kız yutkunurken adam ona gülümseyerek elini tutmuştu.
“Daha ne kadar beni bekleteceksin? Bana bir cevap vermene ihtiyacım var Akasya!” diye konuşan Onur hala genç kızdan olumlu bir cevap alamamanın endişesini yaşıyordu.
“Ben bilmiyorum, okulum devam ederken…”
“Yani okulun bitince sorun yok öyle mi?” Onur heyecanla sorarken Akasya istem dışı gülümsemişti. Bakışlarını kaçırarak başını sallarken Onur heyecanla kıza bakmıştı.
“Kabul ediyor musun?” Akasya adamın heyecanına gülümseyerek yine başını sallamıştı. Genç adam odlukça heyecanlıydı. Sonunda kız onu kabul ediyordu ve bunu algılamakta gecikmişti.
“Onur, ne oldu?” adam donup kalırken Akasya endişeyle genç adamın omzunu dürtmüştü. Kulağında ki ses daha da hızlanırken Akasya’nın endişesi daha da artmıştı.
“Onur kendine gel.”
“Kabul etti,” diye hülyalı bir şekilde kendi kendine konuşan adam birden genç kızı kollarının arasına çekerek sıkıca sarılmıştı.
“Kendine gel onur herkes bize bakıyor,” diye adamı uyaran genç kız etrafa utangaç bakışlar atıyordu.
“Baksın umurumda değil.”
“Ama benim umurumda hadi beni serbest bırak.” Onur yüzünü asarak genç kızdan ayrılmıştı. Akasya adamın ifadesine gülümseyerek başını iki yana salladı. Yerinden kalkarak çıkışa yönelirken Onur arkasından seslendi.
“Nereye gidiyorsun?”
“Eve tabii ki de, abim geldi unuttun mu?” Onur kızın hastaneden ayrılmasını üzgün bir şekilde izlerken aklına gelen şeyle yüzündeki ifade birden değişmişti. Akasya onu kabul etmişti.

***

“Anne gömleğim nerede?” Cenk bir türlü bulamadığı kahve tonlarındaki kareli gömleğini sormak için annesine seslenirken kadından bir cevap alamayınca odasından çıkarak salonda elinde örgüsüyle televizyon izleyen kadının yanına gelmişti.
“Anne?”
“Bir şey mi oldu oğlum?”
“Gömleğimi bulamıyorum anne, nereye koydunuz? Hem ablam nerede?” Cenk homurdanırken Deniz Hanım ona aldırış etmeden televizyondaki programı izlemeye devam etmişti.
“Anne sana bir soru sordum.”
“Ay ben ne bileyim Cenk, eşyalarını ablan yıkadı Alya ütüledi. Git onlara sor!” Cenk genç kızın adını duyunca duraksamıştı.
“Alya mı ütüledi, neden?” kadın oğlunun sorusuyla ona dönmüştü.
“Ablanın çok işi vardı o sırada da Alya geldi. Yardım etmek isteyince ütü işini ona verdi ablan.”
“Anne siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına, kıza neden sürekli iş yaptırıp duruyorsunuz?”
“Kız dediğin senin nişanlın Cenk, ne var yani iki ütü yaptıysa?” Deniz Hanım oğlunun tepkisini oldukça merak ettiği için üzerine gitmeye karar vermişti. Elbette o da Alya’nın sürekli yardım teklifini makul sebeplerle geri çeviriyordu. Genç kızı fazla bunaltmaktan kaçınan kadın oğlunun mutlu olması için elinden geldiğince Alya’yı rahat ettirmeye çalışıyordu.
“Adı üzerinde nişanlım karım değil. Böyle ona iş yaptırmaya devam ederseniz nişanlım da olmayacak ya neyse…” Cenk homurdanarak odasına giderken başka bir gömlek giymeye karar vermişti. Ders saatine az kaldığı için acele etmesi gerekiyordu. Alya’nın sabah erkenden dersi olduğundan okula erken gitmişti. Cenk kızın tüm programını ezberlemişti. Üstelik açığa alınan Ayfer hocanın öğrencilerinin dersine de o giriyordu. Derin bir nefes alarak mavi gömleğini dolabından alarak üzerine geçirmişti. Öğleden sonra saat altıya kadar dersi vardı.
“Ben çıkıyorum anne.” cenk kapıya yöneldiğinde Deniz Hanım elindeki örgüyü kenara bırakarak kapıdan çıkmak üzere olan oğlunun yanına gelmişti.
“Akşama gelirken Alya’yı da bize getir. Birkaç gündür akşamları gelmiyor kızım.”
“Tamam anne,” diyen adam ayakkabılarını giyip ayağa kalktığında annesinin kısık bakışlarıyla karşılaşmıştı.
“Neden bana öyle bakıyorsun anne?” diyen adama kadın kaş çatmaya devam ederken sormuştu.
“Alya ile aranda bir şey mi geçti, neden akşamları artık aşağıya inmiyor?”
“Ne bileyim anne, dersleri yoğun bu aralar. Sınavlar yaklaştı biliyorsun.”
“Ben bilmem akşama kızımı getir. Bir de o söylesin,” diyen kadın arkasını dönüp içeri girerken Cenk şaşkınlıkla arkasından bakmıştı. Kapıyı çekip arabasına doğru ilerleyen genç adam anahtarı cebinden çıkarıp arabasını açtığında karşıdan gelen kadını görünce hızlı yürümeye başlamıştı. Kapıyı açıp arabaya bineceği sırada “Cenk hocam,” diye seslenen kadınla gözlerini kapatmıştı. İfadesini düz tutmaya çalışarak arkasını dönen adam kendisine seslenen kadına bakmıştı.
“Ece Hanım,” diye kısa bir bakış atan adam kadının yanına yaklaşmasını beklemişti.
“Ah sizi yakaladığım iyi oldu. Ben size bir soru soracaktım.”
“Elbette Ece Hanım, yalnız benim çok vaktim yok. Derse yetişmem gerek.”
“Öyle mi,” diyen kadın saçıyla oynarken Cenk içinden annesinin görmemesi için dua etmeye başlamıştı. Annesinin görmesi demek Alya’nın da öğrenmesi demekti. Bir ay önce mahalleye taşınan kadın Cenk’e kafayı takmış gibi görünüyordu. Saçma sebepler, hep soru sorma bahanesiyle adamın yolunu kesiyordu. Birkaç kez Alya’nın yanında da yolunu kesince genç kızdan oldukça tepki almıştı.
“Bakın Ece Hanım, bir sorununuz varsa hemen söylerseniz sevinirim. Nitekim nişanlım kadınlarla çok muhatap olmamdan hoşlanmıyor. Bende onun üzülmesini istemiyorum.” Kadın Cenk’in sözlerinden sonra yüzünü asmıştı.
“Aşk olsun Cenk Bey, o nasıl söz öyle? Nişanlınızın da kendine güveni yokmuş demek ki, sizi bu kadar kısıtladığına göre.” Kadının işveli konuşması Cenk’i huzursuz etmişti.
“Alya’nın güven konusunda bir sıkıntısı olduğunu sanmıyorum. Ayrıca bende ona olan saygımdan dolayı fazla laubali konuşmalara girmek istemiyorum. Şimdi izninizle,” diyerek kadının itiraz etmesine fırsat vermeden arabasına binip oradan uzaklaşmıştı.

GELİNCİK ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin