Sınır; 80 vote+80 yorumm.
|41 kirk bir kere masallah diyelim.|
"İznininizle, Arslanlı yönetim kurulu başkanı Tugay Arslanlı ve biricik eşi Zühre Sular Arslanlı'yı davetimizin açılış konuşması için sahneye davet ediyorum."
Ait olmadığım, tüm kasıntı ve ne idiği belirsiz onlarca insanın toplandığı salonda en azından arkadaşlarımla aynı masada oturabilmenin mutluluğunu yaşıyordum. Muhtemelen hayatım boyunca asla denk gelmeyeceğim sosyetenin bilindik simaları etrafımızdayken Pelin veya Doğu kadar rahat olamıyordum. Bunun tek sebebi elbette ki özgüvensizliklerim değildi.
Bu gecenin sonuydu.
"Of, Mert nerede kaldı ya babası da burada geç geldiğini görürse aşırı sinirlenecek."
Doğu ve Pelin kendi aralarında sohbet ederken Tugay denen adamın sahneye çıkması yüzünden etraf tamamen sessizleşmişti. Pelin'in telaşlı sesini duyarak ona döndüğümde sarı saçlarını sımsıkı şekilde topladığı için yüzü daha da gergin duruyordu. Biz hepimiz siyah giyerken kıpkırmızı saten mini bir elbisenin içinde ben burdayım diye bas bas bağırıyordu.
"Endişelenme, trafiğe falan kalmışlardır."
Benim konuşmamdan sonra Doğu yüzünü buruşturarak önüne döndüğünde bulunduğumuz ortamı umursamadan ağzının ortasına bir tane geçirmek istesemde sakin kaldım. Bakışlarım davet salonunda dolaşırken alanın en ön kısmında büyükçe bir masa da ailesiyle birlikte oturan ve Gökalp'e kaçamak bakışlar atan Ata ile duraksadım. Bugün resmen büyük gündü. Israrla emin olmadığımı söylediğim için bana yeniden tavır alsa da şu dakika gitmek istesem bana yardım edeceğini biliyordum. Nedenini bilmesem de ona güveniyordum.
"Öncelikle siz değerli misafirlerimize hoş geldin demek istiyorum, davetimizi kırmayarak bizi onore ettiniz."
Tugay bey konuşmaya başladığında dikkatim onda değildi.Gökalp'in annesini ilk defa görüyordum. Simsiyah küt saçları, yüzünde belirgin olsa bile sırıtmayan bir kaç işlemle benden genç gözüktüğü kesindi. Eşi gibi o da siyah giyinmişti. Dümdüz elbisesi belinden oturtmalı , fiziğini daha da ortaya çıkaran bir modeldi. Tek dikkat çeken noktası tek omuz olması ve o omuzda da kocaman bir fiyongun bulunmasıydı. Bir hayli dikkat çekse de aynı oğlu gibi asla güleç değildi. Mesafeli bir yapısı vardı.
"Bu koltuğa ilk oturduğumda babamın ani emekliliği, kardeşim Zahid Arslanlı'nın bünyemizden ayrılmasından mütevellit bir hayli gergindim. Otuzlarımın başında toy bir adamken eşim ve oğlumun yadsınamaz desteğiyle o koltuğa hiç düşünmeden oturdum. Eminim ki iyisiyle kötüsüyle, yanlışıyla ve doğrusuyla holdingimizin bünyesine bir çok şey kattım. Bilgi birikimimi geliştirebildikçe geliştirdim. Sonucu ise ortada. Ben, biricik oğlum Gökalp Arslanlı, kız kardeşim Meryem Arslanlı Aladağ ve biricik yeğenim Roksi Aladağ bu senenin forbes listesine yaptığımız işlerin katkılarıyla girebilmişiz. Bu Arslanlı ailesi olarak hepimizin emeğinin sonucudur. Ülkemize bu tür başarıları getirebildiğimiz için ayrıca gururluyuz."
İçimden nereye düştüğümle ilgili tuhaf sorularla cebelleşirken Zahid ile aramızdaki uçurum sanki gitgide büyüyordu. Ailesinden hiç bahsetmediği için hepsini bu gece görebilmiştim ve tek hissetiğim zarar göreceğim yönündeydi. Tugay bey bilmesine rağmen galiba hiç kimseye söylememişte, bilinse başıma neler gelir tahmin edemiyordum. O kadar uyumsuz ve alakasızdık ki. Gözüm uzun bir süre kör kalmışta yeni yeni görmeye başlıyormuşum gibi hissediyordum. Bu aramızdakilerin sonunu ben getirmesem bile elbette ki gelecekti. O felaketi ve yıkıma taşıyacak tek kişi de sanırım bendim.