|45|
Zahid Faran Arslanlı;(hahhhshh)
Arslanlı yerleşkesinde her zaman ki gibi gece geç saatlere rağmen bir yoğunluk vardı. Zahid Arslanlı, laboratuvarının son katında ki odasında iki adamı-önemli isimlerdi- ağabeyi ve yeğeniyle toplantı masasında oturuyordu. Diğerlerinin şık giyiminin aksine koyu bir jean, geniş omuzlarını saran polo yaka ince bir lacivert kazak giyinmişti. Kısacık saçları, yeni traş olduğu için pürüzlü cildiyle her zaman ki gibiydi. Toplantı odasında bedenen bulunmasına rağmen aklı bambaşka bir noktadaydı ,geçmişindeydi.
Nasıl ilerlediğini ve bundan sonra nasıl ilerlemeleri gerektiğindeydi. Yalnız değildi netice de, geçmişinin aksine.
Türkiye'nin ve babasının mantık evliliğinin en büyük sonucu olarak Rusya'nın en güçlü ailelerinden birinin oğlu olarak bilinmeye başladığında henüz yaşı çok küçük, düşünceleri toydu. Bu sıfatın, ailesinin içerisinde olduğu silah satış ağının gözünde hiçbir hükmü olmamıştı. Kendisine göre basit işler yapıyorlardı o dönemlerde. İlgisini çekmiyordu silahlar veya diğer kaçakçılık işleri. Kimyayı seviyordu, insanların zihnini alt üst etmeyi, formülleri seviyordu...
Henüz yirmilerindeyken ağabeyinin yönlendirmesiyle öğrendiği bu suç ağı, ona bambaşka bir dünya yaratma imkanı vermişti sadece. Düşüncelerini oturtmuş, koca bir krallığın ancak acımasız ve piyon değilde şah olunca yürütülebileceğini öğrenmişti. Ceza vermekten, yeri geldiğinde ailesini bile hiçe saymaktan çekinmemişti bu uğurda.
Yıllar geçmiş babası kimya okumasına da hayal ettiği işlerine de karşı çıkmıştı. Aileden ayrılıpta bambaşka bir işe bulaşmasına asla izin vermeyeceğini söyleyip duruyordu. Gücüyle onu korkutmaya çalışırken nasıl bir canavarla uğraştığını o zamanlar bilmiyordu.
Henüz yirmi üçünün sonlarındayken, genç yaşına rağmen yaptığı planlarla babasını zehirle korkutmuş canını epey bir yakmıştı. O zamanlar Timur Bekir Arslanlı'nın en dinç ve güçlü dönemleri olmasına rağmen, sadece küçük bir plan yapması yetmişti. Babasını devre dışı bıraktıktan sonra başına Tugay bela olmuştu bu seferde. Aralarında ki yaş farkı ve sahip olduğu imkanlar onu kendisini güçlü görmesine itmiş ve hata yaptırmıştı.
Onu iş yaptığı adamlara düşman etmesi pek kolay olmasa da bir şekilde halletmişti. Tugay'ı ailesinin pis işlerinden dolayı yaklaşık üç yıl içeri tıktığında tabiri caizse meydan artık tamamen ona kalmıştı. Babası evladının elinde ölen bir adam olarak anılmak istememiş pes ederek geriye çekilmişti, ağabeyi ile de zor da olsa orta yolu bulmuş anlaşma sağlanmıştı. Otuzlarının başında da hiç kimseden izin almadan araziyi yavaş yavaş işlemeye, büyütmeye başlamıştı. Geriye dönüp baktığında tek bir destekçisi olmasa da şu an bambaşkaydı.
Netice de kralda iş veren de kendisiydi. O ne istiyorsa, herkes onu yapmak, yanında olmak zorundaydı.
"Türkiye' de sadece sen mi kalacaksın?"
Bir süredir aralarının bozuk olduğu ağabeyi, karşısında ekürileriyle birlikte otururken masasının üzerinde bulunan dosyayı incelemeye devam ediyordu Zahid Arslanlı. Onunla muhatap olmak istemiyordu. Biraz daha canını sıkmaya devam ederse geçmişe geri dönmeleri uzun sürmeyecekti.
Yazdığı formülleri, defalarca kez kontrol etmesine rağmen alışkanlıkları yüzünden ısrarla bakmaya devam ederken, adamların dikkat kesildiğini fark ederek mavi kapağını kapattı. O dosyayı es geçerek, sevkiyatın haritasının belirlendiği bir diğer dosyayı eline aldığında sessizliği bozmak isteyerek dudakları aralandı.