Şarkıyı mutlaka dinleyin, Batu'dan Zahid'e.
|48|
Sekiz gün sonra;
Hayat benim için bir hayli garipti.
Bir başkası, yaşadığım hayatı bana anlatmış olsaydı kesinlikle yargılar ve absürt bulurdum. Yanlışlarıyla, tutarsızlıklarıyla aptal olduğunu bile düşünebilirdim anlatan kişinin. Halbuki içinde olunca, her şeyi birebir kendin yaşayınca öyle olmuyordu. Her yanlışa bir kulp, her hataya bir dayanak uyduruyordun. Sebep sonuçlar çoğaldıkça çoğalıyordu. Kendi kendini avutup duruyordun. Zaman akıp giderken her şey normalleşiyor, eski yaşamın anormalleşiyordu.
Sanırım bende tam o evredeydim. Kimseye zarar vermeden, kendi tutulduğum aşkın gölgesinde yaşayıp giderken yanlışlarım oluyordu. Yani aileme göre yanlışlarım, kendime göre doğrularım desek daha doğru olurdu ama hangi yanlış bu kadar ait hissettirebilirdi ki?
"Yarın, akşam sekizde uçağın var. Sorun istemiyorum, lütfen oğlum."
Boş bakışlarım önümde ki duvarı kaplayan geniş tabloda amaçsızca süzülürken, kulağıma annemin fısıldadıkları bende bir etki yaratmıyordu. Yine aynı evde, aynı salondayken tam tersini söylemek elbette ki aptallık olurdu. Aptal olmadığımı da iddia edemiyordum. Ben olmaktan memnun olduğum bir döngünün içindeydim. Kendi isteğim aksini düşündürmedikçe de bu döngü devam edecekti, farkındaydım. Bu beni aptal yapar mıydı?
"Sessiz kalıp beni korkutma Batu,"
Annem, her zaman ki tavrının aksine soğuk ve telaşlı sesiyle konuşmaya devam ettikçe sıcakladığımı fark ederek gözlerimi yumdum. Oturduğum yerden kalkıp kalkmamak arasında git gel yaşasam da derin bir nefes alarak sırtımı zemine yasladım. Kendince haklıydı ve önlemini alıyordu. Üzmek istediğim son kişi bile değilken cılız bir umuda tutunarak bunu göz ardı ettim. Bana yardım edebilecek, babama sözünü geçirebilecek tek kişi oydu. Bunun için çabalaması gereken kişi de bendim.
"Babamla konuşmak istiyorum."
Sorularını geçiştirerek dakikalardır yapmak istediğim, aslında emin olmadığım bir durumdu, şeyi söylediğimde telefonun ahizesinden sıkıntılı bir soluk yayıldı. Günlerdir aynı şeyi tekrarlayıp dursam da karşılık alamıyordum. Vebalıymışım gibi benden kaçıyordu babam. Bunun ne kadar can yaktığının farkında mıydı acaba yada neler düşündürdüğünün?
Kendimi ev sahipleri yeni eve taşınırken ortada kalmış ve önemsenmemiş bir kedi yavrusu gibi hissediyordum. İlk başlarda ilgi duyulan, üzerine titrenen ama en ufak zorluğunda bıkkınlık yaratacak türden bir kedi gibi. Belki saçmaydı ama gerçekten öyle hissediyordum.
"Konuşmak istemiyor Batu, sen bu şekilde davranmaya devam edersen-"
Dudaklarımda acıdan olduğuna emin olduğum bir gülümseme yayıldığında annemin sözünü tamamlamamasını umursamadım çünkü biliyordum. Bu şekilde davranmaya devam edersen Batu, aileni hiçe sayarak sana biçtiğimiz kaderi yaşamazsan bir daha konuşamayız.
"Neden anne, ben birine zarar mı verdim? Birinin canını mı yaktım, zorla bir şey mi yaptım ben ne yaptım ya?"
Günler sonra, gerçek anlamda günler sonra ilk defa bu kadar sinirli ve üzgün hissederek karşılık verdim. Ağzımı bile açmadan söyledikleri her şeyi yapmamı bekliyorlardı ama bu sefer yapamıyordum, olmuyordu. Zahid'i nasıl bırakırdım? Hiçbir şey olmamış gibi bambaşka bir ülkeye, okula gidemezdim ki.
"Anne lütfen, lütfen biraz olsun beni de anlamaya çalış. Onu geçtim, konu benim. Benim eğitimim, değişecek çevrem yüzünden yaşayacaklarım anne. Korkuyorum, gitmek istemiyorum."