[042]

217 34 13
                                    


Kraliçe Alicent Hightower'ın odası, yıllar sonra, ilk ayak bastığında olduğu gibi aynı görünüyordu çok büyük, soğuk ve yalnız. Ağır perdelere ve işlemeli yorganlara rağmen, Alicent kendini kafesteki bir kuş gibi hissettiği için bu odadan mümkün olduğunca kaçınmaya çalışmıştı.

Ama orada olmanın faydalı olduğu zamanlar vardı. Zor bir günün ardından mahremiyete ihtiyacı olduğunda, küçük bir kızken olduğu gibi örtülerin altına saklandığında ya da sadece gözlerini kapatıp annesini, keklerini ve gümüş saçlı bir prensesle Yedi Krallık üzerinde uçmayı hayal etmeye çalıştığında...

Ama zamanla gözlerini her açtığında gerçeğe uyanmıştı.

Ve gerçeklik hiç o geceden daha korkunç olmamıştı.

"Emin misin?" Alicent uzun bir sessizlikten sonra nefes verdi ve dudakları arasında ağır bir hıçkırık kaçtı.

Kraliçenin hizmetçisi Talya ona baktı. Şu anda kendini zar zor bir arada tutan kraliçesine cevap vermeye cesaret edemedi.

Bu yüzden onun yerine Deanys Targaryen bunu yanıtlama görevini üstlenmişti. "Kendi gözlerimle gördüm, majesteleri."  Gözleri sert, boş ve her zamankinden biraz daha kırmızıydı.

"Burada kal. Kimseye bir şey söyleme."  dedi Deanys'e hitaben. Geceliğinin düğmelerini açmaya başlarken ayağa kalktı ve büyük odanın içinde bulunan giyinme odasına ilerledi "Talya, giyinmeme yardım et."

Giyinirken odada tam bir sessizlik vardı, bu da Alicent'in birkaç kez gergin bir şekilde Deanys'in hala orada olup olmadığını ve kapıyı açıp gittiğinde duymadığını merak etmesine neden oldu. Birkaç saniyede bir, kıyafetlerini çabucak giyen Talya'ya gergin bir şekilde baktı, ancak Alicent'in sabırsızlığı nedeniyle sonsuzluk gibi görünüyordu. Elbise biter bitmez Talya saçını düzeltmeye çalıştı ama Alicent çoktan uzaklaşmaya başlamıştı.

Deanys'i ateş önündeki kanepede oturduğunu göründe rahatlayarak bir nefes aldı.

Yavaş adımlarla karşısında oturdu "Talya, bizi bırak."

Talya kapıya ilerlerken kraliçesine eğildi. Daha sonra dışarı çıktı ve arkasından ağır kapıyı kapattı.

Alicent, derin bir iç çekerken elini koyu saçlarından geçirdi.

"Yapamam-" cümlesine kırılgan alçak bir sesle başladı ve devam edebilmek için bir an yutkunup beklemek zorunda kaldı. "Öldüğüne inanamıyorum."

Deanys'in soğuk ve ifadesiz tavrı ona bakarken biraz bile değişmedi. "Başınız sağolsun, Majesteleri."

Alicent kısa bir süre başını salladı ancak hala ona bakmıyordu. "İlacının yardımcı olacağını düşünmüştüm..."

"İlaçlarım yardımcı olabilirdi. Ancak amcam yardımımı reddetti." Alicent'ın boş yüzüne bir miktar acı sızdı.

"İlacı almadı mı?" Alicent tekrarladı ve sonunda ona baktı. "Viserys etrafında neler olup bittiğini zar zor farkındaydı, yine de ona vermeliydin-"

"Kral Viserys o an öleceğini çok iyi biliyordu. Ve ölmeye hazırdı." Deanys sözünü kesti. "Yardım almak istemeyen bir kişiye yardım etmek imkansızdır, kraliçem."

Alicent, gözleri geride tuttuğu gözyaşlarıyla parlarken dudaklarını büzdü. "Neden ölmeye hazır olsun ki? Neden şimdi?"

Targaryen prensesi "Belki de burada olmadığında her şeyin yoluna gireceğine inandığı içindir." dedi. "Belki de artık ona ihtiyacımız olmadığına inanıyordu-"

"Ama yine de ona ihtiyacım var!" Alicent umutsuzca sesini yükseltti ve Deanys koltuğundan kalkıp odanın içinde telaşla yürüyen kadına şaşırmış bir şekilde ona baktı. "Onsuz yaşamaya hazır değilim, her şeyle kendim ilgilenmeye hazır değilim. Daha uzun yaşaması için ona ihtiyacım vardı, o ayrılmadan önce her şeyin düzeltilmesi gerekiyordu. Onlara Viserys'in istediğini söylediğimde bana kim inanacak-"

𝐃𝐑𝐀𝐆𝐎𝐍𝐁𝐎𝐑𝐍 || aegon targaryenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin