İlk okuyucum olan Selime Süleymanoğlu'na teşekkür ederim... İyi okumalar...
Niall'ın Ağzından;
Kendimden nefret ediyorum. Bencil olduğum için ve korkusuna rağmen onu altıma aldığım için asla kendimi affetmeyeceğim. Nasıl bunu yapabildim? O an doğru gibi geliyordu ama şimdi zamanı geri alabilseydim, kesinlikle kütüphaneye dönerdim. Ona dokunan ellerimi, onu öpen dudaklarımı çekerdim. Lânet olası pantalonumu bile indirmiştim.
O anlar gözlerimin önüne geldikçe başım dönüyordu. Bu kez sanki diğer krizler gibi değildi. Nefesi uzun süre yoktu. Tanrım, ona bir şey olmasın. Daha yeni onu kazandım, tekrar kaybedemem. Buna dayanamam. Sırf anlık zevkim için kalbimin büyük bir kısmına sahip olanı kaybedemem.
Hastanenin iğrenç ilaç ve dezenfekte kokusu iyice midemi bulandırmışken, önümde volta atan Harry kokuya yardımcı oluyordu.
"Bunu nasıl yaparsın? Krizlerini biliyorken onu nasıl buna zorlarsın." Yanıma oturduğunda elleri yüzünü kapattı. Kendince birşeyler konuşuyordu ama anlaşılmıyordu. Diğerleri ise ses bile çıkarmadan gelecek iyi haberi bekliyorlardı. Tâbi iyi bir haber varsa.
Onları aradığımda hemen buraya gelmişlerdi. Hepsi telaşlanmıştı. Ama Liam'ın bakışları telaştan çok öfke barındırıyordu. Hepsi senin suçun bakışları kendimi daha fazla suçlu hissetmeme neden oluyordu. Saatlerdir başında beklediğimiz kapı açıldığı ve beyaz önlüklü adam dışarı çıktı.
"Neler oldu? O iyi mi?" Sesimdeki acizlik kendini belli ediyordu. Korkuyordum. İçerideki kadını kaybetmekten korkuyordum.
"Hastanın kayıtlarını inceledim. Panik ayak ve sinir krizi teşhisi konmuş. Şimdi sormak istiyorum. Hangi akılla böyle kritik durumu olan hastayı korkutursunuz?" Gözlüğünü çıkarıp hepimize baktı. Gözünü kıstığında etrafında kırışıklar belirginleşmişti.
"Ben ona sormuştum. O... O cevap vermeyince-"
"Vermemesi normal genç adam. Çünkü kalp krizi geçiren biri pek konuşamaz." Sert sözleri beynimi bulduğunda beni etkileyen tek şey kalp kriziydi. Daha olayı tam kavrayamadan kendimi duvara itirlirken buldum. Yakalarımı tutan ellerin sahibi zümrütler mümkün olsa lazer fırlatacak gibiydi.
"Hepsi senin yüzünden. Lânet olası zevkin için Sam'e zarar veriyorsun!" Karşılık verecek halim yoktu. Hâlâ kalp krizini düşünüyordum. Diğerleri onu üzerimden çektiğinde neredeyse yere düşüyordum.
"Sakin olun ve dinleyin." Liam, Harry ve bana bakıp konuştuktan sonra doktora döndü.
"Şimdi iyi. Onu görebilirsiniz." İşte beklediğim cümle. Odaya hızla ilerlerken beyaz önlüklü kol engel oldu.
"Son bir soru. Kalp krizi geçirirken nefes durumu nasıldı?" Ne kadar o anları düşünmek istemesemde hatırlamak zorundaydım.
"Bir kaç saniye nefessiz kaldı." Tedirgince kurduğum cümle ile doktor bıkkınca nefesini verdi. Tanrım, yine ne oldu?
"Sorun ne?" diye sordu Louis. Kötü bir haberi daha kaldırabilir miyim bilmiyorum.
"Kalp krizi sırasında oksijensiz kaldığı için beyin organları korumak adına bazı bölümlerini kapatmış." Samantha'dan bir robotmuş gibi bahsetmeye başladığında yumruğumu sıktım.
"Kapanan bölümlerden biri de hafızası. Beyin orayı korumak için çabalamış fakat ufak hasar almış." Kalbimin hızı atarken düşündüğüm şeyi söylemesi için çoktan dua etmeye başlamıştım.
"Bay Horan, Samantha hatırlamıyor. En son ne olduğunu veya neden burada olduğunu bilmiyor." Başım dönüyordu. Bacaklarım sanki metrelerce koşmuşum gibi titriyordu. Louis ve Liam kolumdan tuttuğunda sandalyeye oturttular.
"Geçici olduğunu tahmin ediyoruz. Geri hatırlaması zaman alır. Size düşün ise ona yavaş yavaş olanları hatırlatmak. Bir gece daha burada kalsın. Yarın öğlen çıkabilirsiniz. Geçmiş olsun."
Geçmiyordu. Ne onun yaşadıkları geçiyordu ne de benim içimdeki acı geçiyordu. Batmıştım. Aldığım nefesle ciğerlerim yanıyordu.
"Şimdi ne olacak? Evine döndüğünde diğerleri kesinlikle anlayacak." Louis'in sorusu ile başımı eğdim. Kim öğrenirse öğrensin, bu umrumda değil. Umrumda olan şey beni de hatırlayamaması.
"Önce düşünmemiz gereken şey ne kadarını hatırladığı. Eğer şansımız varsa bizi hatırlamaz. Böylece hayatından çıkarız." Liam'ın gözleri beni bulduğunda içindeki öfkesi görünüyordu.
"Tamamen." diyerek belirtti. İstemiyordum. Onun hayatından çıkmaman gerekiyor. Tekrar karanlığa dönemem.
Öğrenmem lazım. Oturduğum sandalyeden kalkıp odasının kapısına ilerledim. Kulpu tutup açtığımda makinenin sesi geliyordu. Kısa koridoru geçtiğimde yatakta uzanan beden kalbimin teklemesine neden oldu.
Hemşireye dikkatle bakışı, yavaşça inip kalkan göğsü ve yatmaktan kabarmış saçları... Beni delirtiyordu.
"Sam?" Harry omzuma çarparak hızla yanına koştu. Uzun kolları onu sardığında ne yapacağını bekledim. Şaşkın durmuyordu ya da korkmuş gibi değildi.
"Sakin ol Harry. Ben iyiyim." Ağzından dökülen her kelime ile yeniden kendime geldim. Hatırlıyordu. Bizi hatırlıyordu. Peki hatırlamadığı neydi?
"Bizi çok korkuttun Sam." dedi Louis boş koltuğa otururken. Liam'ın hâlâ konuşmaması garipti. Şuana kadar bana söylemediğini bırakmamış olması ve Sam ile ilgileniyor olması gerekiyordu.
Öksürdüğümde Harry başını bana çevirdi. Kenara geçmesi için işaret ettiğimde oflayarak yataktan kalktı. Beni bulan kahverengi gözleri özlemiştim. Ve onu öpmeye ihtiyacım var. Yatağa oturup ona uzanacakken ince kolları beni geri ittiğinde şaşkınlıkla ona baktım.
"Sen ne bok yaptığını sanıyorsun?" Kendini benden uzağa çekti. Yüzünde bana önceden baktığı nefret vardı. Neden bana öyle bakıyor ki?
"Sam... Ben çok endişelendim." Elini tutmayı denedim ama izin vermedi.
"Endişelenmek mi? Beni bu hale getirmeden önce düşünecektin onu. O kulübede kaç gece kaldım haberin var mı?" Kulübe mi? Siktir! Bu olamazdı. Unuttuğu şey ben değildim. Onu kulübeye kilitlendiğim zamanı, neredeyse iki ay öncesini hatırlıyordu.
"Sam, en son ne hatırlıyorsun?" Liam gece boyunca ilk kez konuştu. Sam gözlerini benden çekip ona baktığında, bakışlarındaki nefret yerini sevgiye bıraktı.
Tanrım, bana hep böyle mi bakıyordu? Ona karşı hep nazikken bana hep nefret mi besliyordu?
"Kulübede geçirdiğim geceleri hatırlıyorum. Yağmur vardı ve gerisi yok. Doktor soğuktan bayıldığımı söyledi." O bana bakmazken ben hâlâ ona bakıyordum. Beni sevdiğini söylemişti ve şimdi hatırlamıyordu. Görüşüm bulanıklaştığında yataktan kalktım. Beni unuttu diye ağlayacak mıyım?
Odadan çıktığımda yanağımdan inen ıslak şey ile sinirimde artıyordu. Sevgisini nasıl hatırlamaz? Bana olan sevgisi unutacak kadar değersiz miydi?
"Hayır." Saçlarımı çekiştirip volta atıyordum.
"O hâlâ beni seviyor." Başım dönüyordu. Sandalyeye vurmaya yeni başlamışken arkamdan beni tutan engel oldu. Sinirimi atmalıydım. Dayanamıyorum.
"Senin neyin var Niall?" Dışarı çıktığımızda Louis kolumu bıraktı. Açıklama bekliyordu.
"Hatırlamıyor." Daha çok kendime söylüyordum.
"Yanılıyorsun. Hepimizi hatırlıyor. Biraz eksik ama böylesi işimize gelir." Tâbi ya. Onlara son olanları anlatmamıştım. Beni sevdiğini bilmiyorlardı.
"İki gün önce ona sarılarak uyuyordum. Gözlerine baktığımda sevgisini görüyordum. Bana olan sevgisini." Yüzümü ıslatan yaşları sildim. Ağlamaktan nefret ediyorum. Beni acizmiş gibi gösteriyor.
Kaşları çatılmış bir şekilde bakıyordu. Dediklerimi anlamaya çalışıyordu. Onu zahmetten kurtarıp devam ettim."Beni seviyordu. Tıpkı benim onu sevdiğim gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIMASIZ (düzenleniyor)
Fanfiction" O lânet çenenizi kapatmanız için ne yapmam gerekiyor?" dedi Samantha. Niall ve arkadaşları sırıtarak Samantha'a bakıyordu. Kızı iyice süzdü. Dün gece onu gözetlemişti. Oraya neden gittiğini bilmiyordu fakat edebiyat dersinden sonra onu düşünmeye b...