İlk okuyucum olan Selime Süleymaoğlu'na teşekkür ederim... İyi okumalar...
Samantha'dan Paul'un Evi;
Midem iyice guruldamaya başladığında saatlerdir uyumadan uzandığım yataktan kalktım. Elim anında zonklayan başıma gitti. O gürültüde yarım saat kalmıştım ama başımın ağrımasına yetti. Belki de sebebi gürültü değildi. Bir anda beynime hücum eden anılardı. Kütüphane olayı aklıma gelmeden odadan çıktım. Gece bu yüzden uyuyamamıştım.
Merdivenlerden inerken attığım her adımda başıma bir darbe iniyordu sanki. Mutfağa girdiğimde hızla buzdolabını açtım. Bira, et, bira ve bira. Erkek evinde ne bekliyordum ki? Kapının yanında duran askılıktaki ceketimden telefonu alıp rehbere girdim. Aradığım isme basıp açmasını bekledim.
"Styles." Boğuk sesi ve yavaş aksanı her seferinde beni etkilemeyi başarıyordu.
"Kahvaltı yapmaya ne dersin?" Kendimi koltuğa bıraktım ve ayağımı masaya uzattım.
"Bu saatte mi? Sam, daha rüyamın en güzel yerine gelmedim." Gözlerini devirdiğini görür gibiydim. Saat erken olabilirdi ama ben uyanmıştım ve açım.
"Ne zamandan beri beni reddediyorsun Styles?" Ondan ne istesem başta hayır diyordu ama sonra ben kazanıyordum. Şimdi de öyle oldu. Gelen takırtı sesleri ile kalktığı anlaşılıyordu.
"Eğer araba sürerken uykuya dalarsam ve bir yere çarparsam, sen bittin güzelim." Lânet olası aksanına daha fazla kapılmamak için telefonu kapattım. Umarım erken gelirdi çünkü açlıktan ölmek üzere gibi hissediyorum.
Vakit geçsin diye televizyonu açtığımda doğru düzgün program bulamayınca, önüme çıkan ilk çizgi filmde durdum. Tom ve Jerry. Kovalamaktam bıkmayan bir kedi, kaçmaktan bıkmayan bir fare. Ne hikâye ama. İlk bölüm yeni bitmiş, ikinci başlıyordu ki kapı çaldı. Mızmızlanarak kapıya yürüdüm.
"Zamanlan harika!" Sert topuzu, beyaz gömleği, dar gri pantalonu ile mükemmel görünüyordu. Hemde sabahın sekizinde. Bense dünkü siyah tişörtüm ve muhtemelen Paul'un eve getirdiği kadınlardan kalan mavi bir tişört. Saçımdan bahsetmiyorum.
"Bunu beni sabahın yedi buçuğunda arayan mı söylüyor?" Elindeki poşetleri tezgâha bırakıp içinden paketleri çıkardı. Boynuna atladığımda sarsılıp arkasındaki tezgâh kalçasını vurduğunda, otuz iki diş sırıtıp kızmasın diye yanağından öptüm.
Hâlâ kucağındayken tezgâh oturttup ocağın başına geçti. Ama ondan önce tokasını aldım ve kıvırcıklarını serbest bıraktım. Böyle daha iyiydi.
"Evet hanımefendi. Bugün menüde pastırma ve yumurta var." Muazzam vücudu ocağın önünde işini yaparken, bende etrafa bakıyordum, kalçasına değil (!)
................................................
"Horan nerede?" Tabağımdaki şaheseri yemekle meşgulken, ani sorusu tüm dikkatimi onun üzerine çekti.
"Bilmem. Belkide kütüphaneye girmiştir." Hâlâ tabağımdakilere bakarken bıçak sesi kesildiğinde başımı kaldırdım. Beklediğim gibi bana bakıyordu.
"Pişman olduğunu biliyorsun. Yaptığını desteklemiyorum ama senin için endişelendi." Bunu o şeyi yapmadan önce düşünecekti.
"Endişelenmesi için benim hastanelik mi olmam gerekiyor?" Eğer öyleyse, işimiz var demektir.
"Bak onu hemen affet demiyorum. Hatta ona başta yüz verme." Sandalyesini yanıma çekip kolunu omzuma attı.
"Ama onu severken ondan uzak kalma. Sakın bu hatayı yapma." Alnıma öpücüğünü bıraktıktan sonra yanağımada bir tane bırakmayı unutmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIMASIZ (düzenleniyor)
Fanfiction" O lânet çenenizi kapatmanız için ne yapmam gerekiyor?" dedi Samantha. Niall ve arkadaşları sırıtarak Samantha'a bakıyordu. Kızı iyice süzdü. Dün gece onu gözetlemişti. Oraya neden gittiğini bilmiyordu fakat edebiyat dersinden sonra onu düşünmeye b...