İlk okuyucum olan Selime Süleymanoğlu'na teşekkür ederim... İyi okumalar....
Hafta çok hızlı geçti. Okula ve öğretmenlere çabuk alıştım. Alışmaktan başka çaremde yoktu. Tüm hafta bir daha Niall'ı görmedim. Zaten merakta etmiyorum... Tamam belki birazcık etmiş olabilirim. Ama birazcık.
Okulun ilk hafta sonunda yapılacak bir parti varmış. Tanışmak ve kaynaşmak içinmiş. Gitmek istemesemde Linda zorlayınca çaresiz kaldım. Yarım saattir dolabım ile cebelleşiyor.
"Sen hiç elbise giymez misin? Şuan resmen bir rahibenin dolabına bakıyorum. Ah! Lânet olsun. Vazgeçiyorum. Al ve şunları giy."
Söylenerek odadan çıktı. Kahkaha atarak çıkardığı siyah taytı ve beyaz tişörtü giydim. Tabiki de elbisem vardı. Ama onu tanıdığım kadarıyla onun elbise anlayışı ile benimki uyuşmuyordu. Sarı saçlarımı kendi haline bıraktım. Lavantalı parfümümü sıkıp aşağı indim.
Linda dizleri üzerinde biten, sırt dekoltesi olan siyah bir elbise giymişti. İşte onun elbise anlayışı. Siyah dalgalı saçları ve kırmızı ruju onu seksi yapıyordu. Gözlerim hemen yanımdaki aynaya ilişip kendime baktığımda o insansa ben neyim? diyen iç sesime hak verdim.
"Kendini süzmeyi bırakta gidelim."
...................................................
Bir saattir partideki birbirine sürtünen ve ayakta yiyişen insanları izliyordum. Linda partiye gelmemizin beşinci dakikasında beni sattı. Şuana kadar yaptığım en çılgınca şey tuvaletin yerini söylemekti(!) Ve Tanrım, tuvaletin nerede olduğunu bile bilmiyorum! Umarım başım belaya girmez.
Bıkkınlıkla terli bendenleri geçip mutfağa ilerledim. Bir bardak alıp su doldurup içecekken arkadan gelen el bardağımı aldı.
"Hey! O benim." diyerek arkamı döndüm ve suyumu içen Niall'ı gördüm. Geriye düşmüş başı, uzun ve beyaz boynunu açığa çıkarıyordu.
Boş bardağı bana verip "Üzgünüm, adın yazmıyordu." dedi imalı bakışlarla. Beni süzdükten sonra pembe dudakları pis bir sırıtış ile kıvrıldı.
"Pazar günü beni beklede kiliseye beraber gidelim rahibe." dedi. Cevap vermemi beklemeden arkasını döndü. Kaba ve küstah!
Mutfaktan çıkan bedenini izledim. Siyah dar pantalonu ince bacaklarını sımsıkı sarmıştı. Siyah dar tişörtü beyaz tenini daha beyaz yapıyordu. Tek farklı renk kaldırılmış sarı saçlarıydı. Eğer burada olacağını bilseydim asla gelmezdim.
Saattin kaç olduğuna bakmak için kolumu kaldırmıştım ki aniden Linda karşımda belirip beni çekiştirmeye başladı.
"Neler oluyor?" Yanından geçerken çarptığım insanların bazıları yerdeydi. Salon olduğunu sandığım yere gelince yerde oturan çembere beni de dahil etti.
"Buldum! Sam oynayacak." dedi. Onaylayan mırıltıları duydum. Ortadaki şişeyi çevirmeye başladılar. Ne yani şişe çevirmece mi oynayacağız? Bu yaşta? Çember kalabalıklığına bakılacak olursa herkes oynamaya hevesli. Tanrı aşkına, bir partide şişe çevirmece de ne demek?
Şişe ilk Linda ve esmer birinde durdu. "Doğruluk mu cesaretlik mi Dave?" diye sordu Linda. Dave başta beklesede "Cesaret." diyerek gerindi.
"Git ve şu karşıdaki kızı öp." Siyah ojeli parmağı ilerideki duvara yaşlanmış kızı gösterdiğinde ağzım açık kaldı.
"Ya erkek arkadaşı varsa?" diyerek fısıldadım. Linda cevap yerine sadece omuz silkti. Dave ayağa kalkıp kıza ilerlediğinde cesaretine hayran kaldım. Tekrar yerine gelince şişeyi çevirdi. Herkes heyecanlı görünüyordu. Tâbi karşımda oturan ve beni rahatsız eden mavi gözlerin sahibi çakma sarışın hariç. Şişe bu kez Linda'nın hemen yanında duran kızda ve onun karşısında ki çocukta durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACIMASIZ (düzenleniyor)
Fanfiction" O lânet çenenizi kapatmanız için ne yapmam gerekiyor?" dedi Samantha. Niall ve arkadaşları sırıtarak Samantha'a bakıyordu. Kızı iyice süzdü. Dün gece onu gözetlemişti. Oraya neden gittiğini bilmiyordu fakat edebiyat dersinden sonra onu düşünmeye b...