11. Bölüm

3K 153 4
                                    

İlk okuyucum olan Selime Süleymanoğlu'na teşekkür ederim... İyi okumalar...



Şimdiki Zamandan Devam;

     Uyandığımdan beri salonda televizyon izliyorum. Geçen hafta Calum olayından sonra Niall beni bir yerlere götürmüyor. Bu bir hafta içinde onu az görmeme rağmen neden rahatsız hissediyorum bilmiyorum.

    Ben televizyon izlerken Niall da odasında bağıra bağıra telefonda konuşuyor. Pek sesini duyamasam da bul! çabuk! siktir! kelimeleri konuyu az da olsa özetliyor. Kesin birini öldürecek. Sigara olayını öğrendiğimden beri tüm bunlar normal geliyor. Artık ondan eskisi gibi nefret etmiyorum veya korkmuyorum. Çünkü beni burada hâlâ canlı tutuyorsa bir amacı vardır. Amacı Amy'e olan özlemi benimle gidermek bile olsa yaşayacaksam kabul. Ama bir süre...

   Kanalları geçerken kayıp haberlerini gördüğümde acaba beni de merak eden var mı diye düşünmeden edemedim. Kafe ve Jensen ortadan kaybolma durumlarıma alışıklar ama Linda...

     Sertçe kapanan kapı ile düşüncelerimden uzaklaştım. Merdivenleri döverek indiğini düşünürsek şuan bana zarar vermesi yüzde bir milyon...

"Lânet odaya o lânet ayakların ile çıkıp lânet kıyafetlerini değiştirip lânet arabaya geliyorsun. Ve tüm bu lânet şeyleri lânet olası beş dakikada yapıyorsun."

   Lânetlerle dolu cümlesini bitirir bitirmez evden çıktı. Laf yememek için bana dediği her şeyi beş dakika da yapıp arabaya bindim. Biner binmez arabayı çalıştırdı. Korkumdan nereye gittiğimizi soramadım. Ne komik. Daha bir kaç dakika önce ondan korkmadığımı söylüyordum ama şuan çığlık atabilecek durumdayım. Yola bakarken birden buraları tanıdığımı fark ettim. Beş dakika sonra da okul gözüktü. Kalbim atmaya başladı. Belkide beni bırakır. Arabadan inecekken kolumdan tuttu.

"Kaçmayı denersen veya birine bir şeyler anlatırsan seni beceririm sonra öldürürüm. Sonra tekrar becerir seni hayvanlara yediririm. Kimse cesedini bulamaz." Cümlesi bitince sertçe yutkunup başımı salladım. Ne vardı sadece seni beceririm deseydi. Olay örgüsünü kurmaya gerek yoktu.

   Hâlâ ona baktığımı fark edince hızla çıkıp bahçeye girdim. Kimse yoktu. Muhtemelen dersteler. Dolabıma gidip programa baktım. Matematik kitaplarımı alıp sınıfa koştum. Kapıya vurup içeri yavaşça girdim. Bay Jordan her zamanki gibi koca göbeği ile tahtanın önünde kimsenin dinlemediği dersi anlatıyordu. Tam özür dileyecekken "Siktir!" diyerek üzerime atlayan Linda ile sustum. Sarılmamız Bay Jordan'nın sesi ile kesildi. Özür dileyerek yerimize geçtik.

"Seni sürtük! Nerelerdeydin? Evine geldim yoktun. Öldün sandım." Bana karşı kısa sürede bu kadar yakın olması çok hoşuma gitmişti.

"Be-ben tatildeydim." Harika. Artık yalan söylemeye de başladım. Hem de en yakın arkadaşıma. Tek arkadaşıma.

"Dönemin ortasında mı? Hadi onu geçtim, insan bir haber verir. Aradım, mesaj attım. Yani yalan söylüyorsun. Ordan bakınca aptal gibi mi görünüyorum?" Uzun cümlesine cevap verecekken kalın bir ses beni kurtardı.

"Bayan Dawson ve Bayan Kjellberg! Dersi dinlemediğinize göre konuda hâkimsiniz. Söyleyin x'i nasıl bulabilirsiniz? Bilmiyor musunuz? O zaman dinleyin." Başımızı sallayarak dersi dinlemeye başladık. Şükürler olsun kurtulmuştum.

   Zil çaldığında toplanıp birlikte kantine yürümeye başladık. Okula geldiğimizden beri Niall'ı görememiştim. Neyse umrumda da değil.

   Müdirenin odasının önünden geçerken bağırışlar geliyordu. Tanrı bilir gene ne cadılık yaptı? Aniden açılan kapı ile karşımda Jensen'ı buldum. Gözleri beni bulunca önce biraz şaşırdı ama ardından beni koca kolları arasına aldı. Hemen karşılık verip bende ona sarıldım. Özlemiştim. Neredeyse bir aydır onu görmüyordum. Burnunu boynuma gömüp kokumu içine çekti. Geri çekildiğinde başımı elleri arasına alıp alnını alnıma dayadı.

ACIMASIZ (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin