26. BÖLÜM

2.6K 148 17
                                    

İlk okuyucum olan Selime Süleymanoğlu'na teşekkür ederim... İyi okumalar...

   Sayısız çektiğim acılara şimdi bir yenisi daha eklendi.

Niall...

Karşımdaki duvara zincirlerle bağlanmış ve bayılmış olan adam, artık benim yeni acım. Yüzünden akan her kan damlası, bağırarak ağlamak isteğimi ortaya çıkarıyordu. Bundan birkaç ay önce olsa asla umrumda olmazdı ama şimdi... Tanrım onu benden alma. Aramızda dört, beş metre vardı. İlk kez onu yanımda istiyorum. Bana bağırmasını ve nefretle bakmasını istiyorum. İşkence bile edebilir, yeterki okyanusları bana baksın.

Fakat saatlerdir uyuyor. Ya da uyuduğunu sanıyorum. Artık gözyaşlarımı tutamazken duyduğum iniltiler sanki uzun bir süre suyun altında durup yüzüye çıkınca alınan nefes gibiydi, hayatta olduğumu hissettirdi. Onun sesini duymaya ihtiyacım vardı. Başımı arkaya yaslayıp ağlamaya devam ettim. Bu sefer mutluluktan ağlıyordum. Tanrım, aptal aşıklara döndüm.

"Neden ağlıyorsun?" Acı dolu sesi ona bakmamı sağladı. Ona senin için demeyi çok istedim. Hayatta olduğun için mutluluktan demek istedim ama ağzımdan "Canım acıyor." çıktı. Hoş yalanda sayılmazdı. Canım, kalbim ağrıyordu.

"O piç sana birşey mi yaptı?" Sesindeki öfke beni gülümsetti. Ne kadar beni sevmesede, önemsiyor. Bu da birşey sayılır. Hayır anlamında başımı salladım.

"Senin canın yanıyor mu?" Hah! Ben ne diyorum? Adam gözümün önünde üç kişi tarafından dövüldü, tâbiki de canı yanıyordu.

"Hayır." Ama o Niall Horan olduğu için duygularını söylemez. Karşısındakine karşı her zaman mesafelidir. Kendisine aşık olan bir kıza bile...

Uzun sessizliği derinden alınan nefesleri bölüyordu ki açılan kapı bu durumu değiştirdi. Michael elinde tepsi ile yanıma gelip zinciri açtı. Fısıltısı kulağımı gıdıklıyordu.

"Calum bilmiyor. Hızlı ol ve ona bundan bir tane ver. Acısını azaltır." Gülümseyerek ona sarıldım. O, Calum gibi değildi ya da bir başkası gibi. O herkesten farklı. Depodan çıkınca hemen Niall'ın yanına gittim. Şaşkın gözlerle beni izlerken çorbadan bir kaşık alıp ona uzattım.

"Ne yapıyorsun?" Bende diyorum ne eksik? İtiraz etmese olmaz.

"Birşeyler yemelisin. Çünkü ilaç alacaksın." İtiraz edecekken aniden kaşığı ağzına soktum. Fakat iki dakika sonra suratıma püskürttü.

"Lânet olsun Sam! Sıcak." Yanağımdaki çorbayı elimle silip emdim.

"Ama tadı harika." Herşey üzerine yemin ederimki ilk kez alay olmadan samimi bir şekilde güldü. Keşke bu durumda olmasaydı ama olsun. Sonuçta güldü.

   Şuan açlıktan ölsemde onun daha çok ihtiyacı var, çünkü muhtemelen Calum onu ölmekten beter edecek. Çorba bittikten sonra ki bu süre boyunca bana bakışları karşısında elim titremesinden dolayı biraz zaman aldı, elime bezi alıp suratını temizlemeye başladım. Gözlerini benden ayırmıyordu. Ayırmayı bırak kırpmıyor.

"Neden yapıyorsun?" Bezi kaşına tutarken gözlerine baktım.

"Neyi?"

"Bunu. Bana neden yardım ediyorsun? Sana onca yaptığı-"

"Hayır. Sus. Ben kimseye kin tutamam ve seninde yardıma ihtiyacın var."

Yüzünüde temizledikten sonra ona ilacı içirdim. O sırada Michael gelip tepsiyi aldı. Maalesef beni tekrar zincirledi.

"Teşekkür ederim Michael." Başını sallayıp çıkarken duyduğum ses donmama neden oldu.

"Sağol dostum." Michael kırmızı kafasını Niall'a çevirip gülümsedi. Niall teşekkür ediyor, hemde Michael'a.

ACIMASIZ (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin