23. BÖLÜM

2.5K 136 11
                                    

İlk okuyucum olan Selime Süleymanoğlu'na teşekkür ederim... İyi okumalar...

Samantha'nın Ağzından;

Karnımın sesi kendini aşmış ve büyük çaplı bir konser veriyor. Ciddiyim, konser!! En son Harry'nin enfes tavuğunu yediğimi düşünürsek ölümüm yakın. Ölümümü hep yaşlılıktan düşünmüştüm, meğer açlıktan olacakmış. Ne diyorum ya? İnsan karanlık bir kulübede yalnız başına zincirli kalınca kafayı yiyor tâbi. Kafayı yemek!! Açım!!! Artık dayanamıyorum.

"Niall!" Halsizlikten dolayı fazla olmasa da elimden geldiğince yüksek sesle bağırdım. Kesin duymaz bu İrlandalı.

"Seni lânet olası! Aşağılık herif! Pis İrla-"

"Eğer ülkeme laf edersen seni hemen beceririm." Tamam bu garipti. O kadar laf söyledim ama o ülkesine takıldı.

"Ne ülkesinden bahsediyorsun?"

"Pis diye başladığın ve muhtemelen irlandalı diye bitireceğin cümle. İrlandalıların pis olduğunu da nerden çıkardın? Hepimiz temiziz." Aptal! Su katılmamış aptal! Ben burada açlıktan ölüyorum ve zincirliyim, o gelmiş irlanda muhabbeti yapıyor.

"İnan bana Niall, seninle bu konu halkında başka bir zaman konuşmayı isterim ama şuan açlıktan ölmekle meşgulüm." Düz bir şekilde bana bakmaya devam etti. Kesin bir şey anlamadı.

"Ben ne yapabilirim bu konuda?" Tam da tahmin ettiğim gibi, anlamadı. Çakma sarıda olsa, SARI!!

"Mesela bana yemek verebilirsin." Resmen komedi dizisi için bir bölüm çekiyoruz.

"Beni seviyor musun?" Yine aynı soru. Ahh, kafayı yiyeceğim. Gene yemeğe gitti aklım.

"Asla!"

"O zaman açlıktan öl."

"Sen bana böyle davrandıkça asla seni sevmem. Anlıyor musun, asla!" Sanki beni ilk kez görüyormuş gibi bir süre izledi. Tam ne olduğunu soracakken yanıma geldi ve önümde diz çöktü. Mavilerine yaklaşmışlığın vermiş olduğu heyecan titrememe neden oldu.

Sağ eli boynuma düşen saçlarımı sol omzuma attı. Başı gittikçe yaklaşırken ölümümüm kalp krizi olacağına karar verdim. Nefesi boynuma sarılırken sakin kalmaya çalıştım.

"Eğer sana yemek verirsem bana tekrar kucak dansı yapacak mısın?" Her kelimesinde dudakları tenime dokunup sıcaklığını derime işliyordu. Ne dediğini geçte olsa beynim algılayınca kendimi geri çektim.

"Anlamakta ısrarlısın değil mi? Seni görmek bile istemiyorum." Gözlerine baktığımda, sonumun geldiğini anladım. Artık mavi değildiler çünkü. Ne zaman çıkardığını anlamadığım bıçağı dudaklarımda hissedince, daha çok geri çekildim.

"Bence gerçek Niall'ı görme vaktin geldi." Bu senin sahte halin mi? Olamaz. Bacaklarımdan çekip sırtımı yerle buluşturdu. Üstüme çıktığında nefesim anlıkta olsa benden ayrıldı. Kazağımı açıp bıçağı karnımda gezdirmeye başladı.

"Ne kadar beyaz tenin var. Ve boş. Biliyor musun? Her zaman Da Vinci gibi ressam olmak istemişimdir. Bakalım ne kadar yetenekliyim?" Saniyesinde bıçağın keskin tarafını karnımın sol tarafına bastırdı. Attığım çığlık kulakları sağır edecek derecedeydi.

Bıçağın her hareketinde hissettiğim acı tarif edilemez. Onu durdurmak için kollarımı kullanamıyorken acı dayanılmaz hale geliyor. Zar zor ıslak gözlerimle ona baktığımda, sanki küçük bir çocuk resim kağıdına aklındaki bir şeyi resmediyor gibiydi. Acı bittiğinde bile vücudum sızlıyordu. Üstümden kalkıp kanlı bıçağı mavi tişörtüne sildi.

"Belkide bu beni sevmeni sağlar." Kendimin bile anlamadığım birşeyler söylerken kapanan gözlerim azda olsa acıyı dindirdi.

.......................................................

Her insan aslında karanlıktadır. Sadece çevresinde insanlar onu aydınlığa çıkarabilir. Benim çevremde Niall var ve o da beni tam tersi karanlığa çekiyor. Bana daha önce hiç tatmadığım duyguları yaşatıyor ve bu da pek hoşuma gittiği söylenemez.

Saatlerdir sert yerde yatmanın vermiş olduğu acı suratımı buruşturmama yetti. Her nefesimde kalkan vücudum ağlarıyla dans ediyordu. İkinci kez vücudumu kirletti. Ne kadar bakmak istemesemde ne olduğuna bakmalıyım. İnlemelerle dolu bir şekilde hareket edip sırtımı duvara yasladım. Yavaşça aşağı baktım. Bir kalp. Lânet olası, karnımın sol tarafına orta boyda bir kalp yapmış.

"Belkide bu beni sevmeni sağlar."

Tanrım, biliyorum ki benden nefret ediyorsun. Ama artık dayanamıyorum ve yanına geliyorum. Etrafa bakıp sivri uçlu birşeyler bulmayı umdum. Sağ tarafta duran masanın altında parlayan çivi ile gidiş biletimi buldum. Bingo!

Her ne kadar zincirli ve yaralı olsamda sürünmeye çalıştım. Sadece çalıştım çünkü yaptığım tek şey yere uzanıp inceleyerek acı çekmek. Ölmeyi bile beceremiyorum. Annem haklıymış, aptal ve beceriksizin tekiyim.

Annem her zaman beni azarlardı. Yaptıklarımdan memnun olmadığı gibi birde cezalandırırdı. Kaç gece aç bir şekilde uyudum hatırlamıyorum. Belkide o gün bana inanmamasının sebebi benden kurtulmak istemesiydi. Ama ben yinede onu sevdim ve seviyorumda. Normal biri nefret ederdi ama ben edemiyorum çünkü bana verdiği eğitim bunu gerektirdi. Anneler her zaman haklıdır. Benim annem haklı olmasa bile kendini haklı görürdü. Ama bu her annede vardır. Haklı olmak yani. Fakat her anne kızına inanmaz mı?

Annem bana o gün inanmış olsaydı ve o adamı bırakıp beni yanına alsaydı, belkide şuan rahat yatağımda yatıyor olabilirdim. Ya da annem ile yemek yapabilirdik. Normal bir anne-kız ilişkimiz olurdu. Size söylemişmiydim, harika bir hayalperestimdir. Annemin benim için söylediği tek iyi şey hayalperestsin. Belkide bunu kötü bir anlamda söyledi ama ben iyi olarak alacağım.

En büyük hayalim sevdiğim adamla mutlu olmak. Ve bu kişi şuan Niall oluyor. Tanrım, bana yaptığı onca şeyden sonra neden hâlâ onu seviyorum? Bunun bir açıklaması olmalı. Belkide ondan başka kimsem olmadığı içindir. Jensen var ama o da beni unuttu. O dayaktan sonra beni silmiş olmalı. Linda ise kesin bir yerlerde sarhoş olup sızmıştır. Yani elimde Niall ve çocuklar var.

"Kıpırdamayı kes!" Boğuk sesi duymam ne zaman kapadığımı bilmediğim gözlerimi açmama neden oldu. Harry'nin burada ne işi var ve ben neden bunu farketmedim. Elindeki bezi tenime dokundurduğu an çığlık attım.

"Ne yapıyorsun?"

"Yaranı temizliyorum. Kıpırdama." Acı dolu dakikalardan sonra rahatlamıştım. Ve Harry'nin yemeklerinden yemek beni kendime getirdi.

"Teşekkür ederim." Resmen karnımdaki konser sona erdi.

"Birşey değil. Seni buradan çıkarmak isterdim ama..." Sözünü devam ettiremedi. Niall'ın yaptıklarından dolayı acı çekiyor gibiydi.

"Hey, önemli değil. Ben burayı çok sevdim. Biraz karanlık ama akşamları harika." Gülümseyerek ona baktım. Suratındaki çarpık gülümseme beni rahatlattı.

"Ee anlat bakalım, hayatın nasıl?"

"Bu halinle benimle erkek muhabbeti mi yapacaksın?" Bir insanın sesi nasıl hem boğuk hemde bu kadar iyi olabilir?

"Sorun mu var?" İmalı gözlerle ona baktım. Attığı kahkaha kulübeyi sardı.

"Niall'ın neden seni sevdiğini şimdi anlıyorum." O hâlâ kahkaha atarken ben söylediği cümle ile dondum.

"Niall beni mi seviyor?" Birden ciddileşip boğazını temizledi.

"Kesin bir şey söylemedi. Ama davranışları onu ele veriyor. Mesela dün benden bir kız istedi ama kıza hiç dokunmamış. Ve güzelim inan bana Niall bir kızı becermeden yanında kız tutmaz. Sen ilksin." Daha sonra Harry birşeyler anlattı ama dinlemedim. Dinleyemedim. Çünkü öğrendiğim şey beynimin ters tepmesine neden oldu.

Onun için bir ilkim.

SATILIK (harry styles)'a yeni bölüm geldi...

ACIMASIZ (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin