44. Bölüm

8K 627 72
                                    

Bölüm yine gecikti, değil mi? Kusura bakmayın lütfen, bazen sorunlar çıkabiliyor :/ Umarım yeni bölümü seversiniz, yorumlarını dört gözle bekliyorum. Sonraki bölüm Aurora'nın anlatımından olacak ve pek çok sorunuzu cevaplayacak bir bölüm olacak. Bu arada tahminime göre elli veya elli birinci bölüm final olabilir. 

Yeni bir romana başladım, genç kurgu türünde. Eğer okumak isterseniz profilimden bulabilirsiniz: Paralel Odalar Teorisi. Hem eğlenceli hem de güzel bir roman olacak, inşallah. ^^

Multimedya: Elisa


Bölüm 44

Elisa



Sarayın bahçesi hiç olmadığı kadar karışık ve kalabalık görünüyordu, sarayın içinde de gözle görülür bir koşturmaca vardı. Yetkili olan herkesin bir acele içinde ordan oraya koşturup hararetle bir şeyler konuştuklarını fark ettim. Avluya giriş yapan Kjell'i gördüğümde daha da kafam karıştı, onun savaş meydanında olması gerekmiyor muydu?

Neler olduğunu öğrenmek için koşar adımlarla avluya indim. Kjell'in yüzünde hüzünlü ve endişeli bir ifade vardı. Yolunun üstündeki birkaç yetkiliye emirler verip saraya doğru ilerledi.

Onun hemen arkasından avlunun girişinde Prens Adrian'ı gördüm, onun hali Kjell'den daha beterdi. Etrafındaki kalabalığı umursamadan ve kimseye bakmadan direkt saraya doğru ilerledi. Prens Adrian'ın yüzündeki ifadeleri birbirinden ayırt etmek zordu, aynı anda hem sinirli, hem hüzünlü, hem de şaşkın gibiydi.

Neler olduğunu anlamak güçtü, etraftaki kargaşayı dışarıdan izleyen bir yabancıdan farksızdım. Etrafımda bir tur dönüp telaşeyi izledim. Gördüklerim aklıma korkmama neden olacak şeyler getirdi.

Savaşı mı kaybetmiştik? İşgal altında mıydık? Ne olmuştu? Bu etraftakiler de kimdi, herkes neden böyle koşturuyordu?

Ani bir kararla gözden kaybolan Kjell'i bulmak için sarayın içine koştum, o neler olduğunu bilirdi.

Ben Kjell'i bulamadan Kjell beni buldu. "Elisa, seni arıyordum, konuşmamız lazım."

"Neler oluyor?" diye sordum daha da endişelenerek. Ne zaman biri 'konuşmamız lazım' dese korkardım.

"Birazdan krallıkta kıyamet kopacak."

"Ne?"

"Elisa, şimdi sakin ol, tamam mı? Sakin olmana ihtiyacım var, sana ihtiyacım var. Bu yüzden söylediklerimi duyduğunda kendini kaybetme."

"Kjell, beni korkutuyorsun. Ne oldu? Aurora'ya mı bir şey oldu?" Kjell böyle dedikçe sakin olmak yerine daha da geriliyordum elimde olmadan.

"Kralımız öldürüldü, Australis Prensi tarafından." Kjell bir nefeste ama tane tane konuşmuştu.

Tekrar "Ne?" dedim. Başka ne diyebilirdim ki? Kelimelerim kaybolmuştu, tıpkı aklım gibi. Prens Adrian'ın o halini hatırladım, şimdi her şey anlam kazanıyordu ve bu çıkan anlam kaldırılamayacak kadar ağır bir yüktü.

"Naaşı getiriliyor, Adrian cenaze törenini ayarlamaya gitti, haber yayıldığında tüm krallık yasa boğulacak."

"Prens Adrian nasıl?" diye sordum, sanki tahmin edemiyormuşum gibi.

"Sence nasıl olabilir? Babasının ölümüne şahit oldu ve birkaç dakika önce gitseydi onu kurtarabilirdi. Adrian ağır bir iç hesaplaşma yaşıyor ve intikam hırsıyla dolu."

Yine bir şey diyemedim, sadece kafamı sallamakla yetindim. Bu krallık daha neler yaşayacaktı acaba? Çok kısa bir süre içerisinde prenseslerini, ardından da krallarını kaybetmişti. Prensesleri bir gün geri dönecekti, gerçekten ölmemişti. Ama Kral... Kral konusunda bir oyun yoktu, bir yalan yoktu. Onu gerçekten kaybetmiştik ve o geri dönmeyecekti.

Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup GecesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin