49. Bölüm

7.1K 633 57
                                    

Tamam, itiraf ediyorum ki biraz garip bir bölüm oldu. Yazmaya başladığımda aklımda böyle bir şey yoktu, aslında ben birkaç karakteri öldürecektim ama bölüm böyle gelişti ve karakterler kendi kendilerini yazdı. Adrora çifti garip bir şekilde bir araya geldi, kendi tarzlarında; yoğun ve tutkulu. Bu bölümü tüm #teamAdrian destekçilerine ithaf ediyorum. Umarım herkes bölümü beğenir, yorumlarınızı bekliyorum. ^^

Bu arada, 100b okunmaya ulaştık, gördünüz mü? *-* Bunda katkısı olan herkese yüz binlerce teşekkürler. *-*

Sevgiler, Ayşenur

Multimedya: Canım arkadaşım Auralorina 'nın Aurora çalışması *-*


Bölüm 49

Aurora



"Bu," dedi Adrian ve havada kalan kılıcını indirip önündeki düşmanın kellesini uçurdu, "onları öldürmenin tek yolu. Başka bir yol biliyor musun? Bu bir savaş, Aurora, ölümler olmadan savaş kazanılmaz."

Gözlerimi bir saniye için yumup yutkundum. "Evet, biliyorum." dedim gözlerimi açtığımda. "Etrafına bir bak, Adrian. Dondular. Herkes dondu. Hareket edebilen sadece ikimiziz."

Adrian bu sefer etrafına daha dikkatli baktı ve sonunda kimsenin hareket etmediğini fark etti. Herkes bir fotoğraf karesi gibi donuktu. Duyuyorlardı, görüyorlardı, düşünebiliyorlardı ama hareket edemiyorlardı. "Melez yeteneği." dedi Adrian bana döndüğünde. Yüzünden ne olduğunu anladığı anlaşılıyordu ama yine de kafası karışmış gibiydi.

"Krystof gibi değilim." dedim kafamı iki yana sallayarak. "Neden bilmiyorum ama değilim işte. Tek yapabildiğim öldürmek değil, onları etkim altına da alabiliyorum."

Adrian tekrar gözlerini askerlerin üzerinde gezdirdi. "Bu adil değil. Eğer bir savaşı kazanacaksak bunu hakkımızla kazanmalıyız. Bu türlüsü hileye girer. Onları kontrol altına alarak zaferimizi kabul ettiremeyiz."

Adrian sadece adaletli bir adam değildi, aynı zamanda her şeyi hakkıyla kazanmaya çalışan bir adamdı. Prens olmak, Adrian'ın doğuştan hakkıydı ama her konuda çalışıp her şeyde en iyisi olmaya çabaladığından ve doğuştan gelen hakkıyla her istediğini yapmadığından Adrian, o unvanı sonuna kadar hak etmişti de. Adrian sadece prens olarak doğmamıştı, ayrıca o unvanı hakkıyla kazanmıştı. Onun gibi bir adam prens olarak doğmamış olsa bile prens olmak için gereken tüm niteliklere fazlasıyla sahip olan bir adam olurdu.

"İstediğim bu değil." diye ilan ettim. Adrian'ın tam önüne gelip eline uzandım. Kılıç tutan elinin üzerine elimi koyup elini başparmağımla okşadım. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktığımda gözlerini daha yeni ellerimizden çekmişti. "Bunun adil olmayacağının farkındayım."

"İstediğin ne, Aurora?" diye fısıldadı Adrian, yüzüme yaklaşıp kulağıma doğru fısıldayarak.

Sesiyle ve neredeyse kulağıma değen dudaklarıyla ürperdim. Bir an isteklerim çok farklı yönlere gitti ama tam anlamıyla bir savaşın ortasında olduğumuzu hatırlayarak kendimi topladım. "Komutayı bana ver. Sana söz veriyorum, adil bir savaş olacak. Australis'e karşı Borealis. Krystof'a karşı ben. İki tarafta da birer melez var, aslına bakarsan şu an durum gayet eşit ve adil."

"Komutayı sana devredemem. Sana güvenmediğimden değil ama... yapamam işte."

Onun taktiğini kullanmaya çalışarak ayaklarımın ucunda yükseldim ve dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Bana güven, Adrian. Bu savaşı kazanacağız ve bu savaştan sağ salim çıkacağız. Sen ve ben, bunu başarabiliriz. Sadece, lütfen, bana komutayı ver."

Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup GecesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin