4. Bölüm

21.1K 1.5K 183
                                    

Bölüm 4

Adrian


"Baba?"

Kral'ın çalışma odasına girdiğimde babamın düşünceli bir şekilde masasında oturmuş, önündeki bildirgeye baktığını gördüm. Su altında tüm kağıtlar ıslanıp parçalanacağı için her türlü bilgiyi özel tasarlanmış kumaşlara hiçbir suda asla çözünmeyen umulig mürekkeple yazardık. Yüzyıllar önce umulig mürekkep bulunduğunda Krallık'ın ikinci kralı Leif böyle demişti: "Umulig!" O zamandan beri mürekkep, adı umulig mürekkep olarak anılırdı.

"Gel, evlat."

"Bir sorun mu var?" dedim karşısına oturarak.

"Emin değilim. Australis'ten mesaj aldım. Prens Blade ve Prenses Kiandra bizi ziyaret edeceklermiş. Nedeni belirtilmemiş ama barışçıl oldukları yazılmış."

"O zaman sorun ne? Nedir bu kadar düşündüğün?" diye sordum.

Bana bunun cevabını bilmem gerekiyormuş gibi baktı. "Australis savaş istemiyorsa garantili barış istiyordur. Bizim de bir prens ve bir prensesimiz var, düşün bakalım buraya neden geliyorlar?"

Olayı anladığımda kafamı yavaşça iki yana salladım. "Hayır, bu olamaz, hayır. Bunu kabul edemem."

"Dur bakalım, evlat. Henüz bir şey olmuş değil. Sadece tahmin yürütüyorum."

"Ne zaman burada olurlar?"

"Burada yazılana göre önümüzdeki hafta. Hazırlık yapsak iyi olur. Australis'in buraya son ziyaretinde pek hoş şeyler yaşanmadı."

Kral geçmişe dalmış, yıllar öncesindeki o olayı düşünüyordu: Kraliçe Josefina Skandalı. O zamanlar daha yedi yaşındaydım, olayların boyutunu anlayamayacak kadar küçüktüm ama tüm o kargaşayı gayet iyi hatırlıyordum.

Babamı hüzünlü anılarıyla baş başa bırakıp onun yanından ayrıldım ve sarayın Aurora'ya ayrılmış olan kısmına ilerledim. İçeriden gelen müziği işittiğimde bir süre kapısında durup onun piyano çalışını dinledim. Aurora hemen hemen tüm müzik aletlerinde iyiydi. Dünyaya sadece müzik yapmak ve şarkı söylemek için gelmiş gibiydi. Çoğumuzda lanet gibi duran bu özellikler onda bir hediye gibi duruyordu.

Çaldığı parçayı bitirdiğinde "Yüce annemiz aşkına." dedim hayranlık dolu bir sesle, içeri girerek.

Bana gülümseyerek döndü. "Buz Denizi Balesi. Sence de çok güzel değil mi?"

Yanına oturdum, elini elime aldım. Az önce piyanonun tuşlarının üzerinde gezinen zarif ve uzun parmaklarını okşadım. "Çok güzel." dedim. "Tıpkı onu çalan eller gibi."

Bir kez daha gülümsedi. Aurora gülümsediğinde her şey aklımdan uçardı. Kalbimi ısıtan, beni soluksuz bırakan çok hoş bir gülümsemesi vardı. "Beni bu kadar şımartma, Adrian."

Bunca zamandır doğru bildiğim bir şeyin yanlış olduğunu öğrenmişim gibi hayretle kaşlarımı kaldırdım. "Prensesler şımartılmak için değil mi?"

Bana sokulup yüzüme beni öpecek kadar yaklaştı ama öpmedi. "Hayır, prensesler prenslerini mutlu etmek için var." dedi alayla. Bu, bizden başka kimsenin anlamayacağı, sadece bizim aramızda bir espri bile sayılabilirdi çünkü ikimiz de eşitliğe inanırdık.

Onu daha da kendime çekip dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. "Karaya çıkmak ister misin?"

Geri çekilip şüpheyle yüzüme baktı. "Yapacak daha önemli işlerin yok mu?"

"Seninle vakit geçirmekten daha önemli bir işim yok." deyip onu bir kez daha öptüm.

"İsterim o halde."

*

Önümüzde Kuzey Buz Denizi uzanır, tepemizde kuzey ışıkları dalgalanırken Svalbard'ın buzullarında sessizce oturduk. Bir süre sonra canımı sıkan konuyu açmaya karar verdim.

"Aurora, dün sana biraz sert çıkıştığım için üzgünüm."

"Sorun değil, Adrian. Korkunu anlıyorum, seni temin ederim tarih tekerrür etmeyecek. Hatalıydım, biliyorum."

Uzanıp saçlarını okşadım. "Bir gün harika bir kraliçe olacaksın."

"Eğer dünkü olay canını sıktıysa üzgünüm. Bir daha Hammerfest'e çıkmayı denemeyeceğim. İnsanların hayatı ilgimi çekiyor, bunu inkar edemem ama kimseyi tehlikeye atmak da istemiyorum. Ömrümde sadece iki kez gördüğüm bir insanı tüm krallığıma değişmem."

"İki kez mi?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

Dudakları gerildi. "O kadar lafın arasından sadece bunu mu duydun?"

Omuz silktim ve cevap vermesini bekledim.

"O, iki yıl önce beni gören çocuktu. Adı Nikolai."

Hammerfest'te onca insan varken aynı insana tekrar nasıl denk geldiğini merak etmemek imkansızdı ama bundan daha önemli konular vardı. "Onun üzerinde sesini kullandın mı?" diye sordum.

"Tabii ki kullandım. Orada durmuş, insanları öldürürken onun korkarak benden kaçmasını istemezdim." Onaylamaz bir şekilde ona sinirle baktığımı gördüğünde "Ve sanırım sen tam olarak bunu isterdin." diye ekledi, huysuz bir sesle.

"Şarkı söyledin. O nasıl ölmedi? Sağır mı?" diye sordum konudan sapmayı reddederek.

"Hayır, bana kulaklık diye bir şeyden bahsetti. Kulaklarını tıkayan bir şey ve içinden müzik geliyor." diye ciddiyetle kulaklık denen aleti tamamladı.

Araya girip sözünü kestim. "Savaş aleti gibi duruyor."

"Adrian!" diye uyardı sözünü kestiğim için.

"Ne?" İster istemez sırıttım. Sözünün kesilmesine sinirlendiği zamanlar öyle sevimli oluyordu ki.

Kafasını iki yana sallayıp devam etti. "Sesimi kullanarak kulaklıklarını takmasını sağladım. Çok saçma bir andı, Adrian. Adamlar orada dikilmiş bizi öldürmeye yaklaşırken ben, Nikolai'ı kulaklıklarını takması için ikna etmeye çalışıyordum. Ölümden dikkatini çekmek için oldukça uğraştım ama yine de dikkati onlara kaydı. Sanırım melezler insanları etki altına almakta pek başarılı değil."

"Krallık'taki tek melez olmak can sıkıcı olmalı." dedim, sesli düşündüğümü geç fark ederek.

"Bir de bana sor." diye hayıflandı. Kafasını arkaya atıp gözlerini kuzey ışıklarına çevirdi. Ona ismini veren o güzel ışıklara.

"Sana bir gün bir melez bulacağım, Aurora." Yalnız hissetmesi hoşuma gitmiyordu. Kendiyle ilgili gizemleri de krallıktaki tek melez olarak çözemiyordu. Her zaman eğer başka melezler de olsa kendini daha iyi çözebileceğinden bahsederdi.

Tek kaşını kaldırarak bana yandan bir bakış attı. "Umarım bu karaya çıkıp bir insan kızıyla birlikte olacağın anlamına gelmiyordur."

Kahkaha atıp onu kucağıma çektim. "Birlikte olacağım tek kadın sensin, Aurora."

"Bunu ulu orta her yerde dile getirme. Saraydaki herkes bizim yattığımızı düşünüyor zaten. Bana kalırsa dayım bundan hiç de memnun değil." diye söylendi. Haklıydı, sarayda dedikodular çabuk yayılırdı ve hizmetliler dahil herkes kraliyet üyeleri hakkında dedikodu yapmaya bayılırdı.

"Huysuz dayının memnun olduğu bir şey var mı ki, prenses? Bırak, ne istiyorlarsa onu düşünsünler. Hem belki yakın bir gelecekte bu dedikodular gerçeğe dönüşür." dedim imalı bir şekilde.

Oflayıp başını göğsüme yasladı, sözlerime bir karşılık vermedi. Bazen Aurora'dan şüphe duyuyordum. Beni gerçekten seviyor muydu, yoksa çocukluğundan beri bu yakınlığa alışkın olduğu için mi böyleydi, anlamıyordum. Hiçbir zaman öpüşmekten ileriye gitmemiştik çünkü Aurora bunu hiç istememişti. Sanki ilişkimizden emin değil gibiydi. O an sadece saçlarını öpüp ruh halimi anlamamasını umdum. 

Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup GecesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin