Bölüm 8
Nikolai
Beni erkenden uyandırdığı yetmiyormuş gibi bir de kalkıp kahvaltıya gelmişti Boone. Aklımı kaçırdığımı düşündüğünden dolayı sürekli yanımda olup bana destek olma zorunluluğu hissediyordu sanırım. Belki de gerçekten aklımı kaçırmıştım ama bu sabahın köründe kalkmak zorunda olduğum anlamına gelmezdi.
Nina kahvelerimizi doldururken "Size bir sürprizim var." dedi. Aslında bir aşçı ve hizmetçi tutabilirdik ama ebeveynlerimiz bunların bizi tembelleştireceğini düşünüyordu ve her şeyi başkalarının yapmasını beklemek yerine kendi başımıza yapıp ayaklarımızın üzerinde durabilmemizi istiyorlardı. Aslına bakarsanız, bu etkili bir yöntemdi ve kesinlikle olması gerektiği gibiydi. Zengin olabilirdik ama züppe değildik, sonradan görme değildik. Akşam yemeklerini evde olduğu sürece annem hazırlardı, annem yoksa biz başımızın çaresine bakardık, kahvaltıyı ise ya kendiniz hazırlardınız ya da benim genellikle yaptığım gibi kız kardeşinize hazırlatırdınız.
"Umarım dayı olmuyorumdur." dedim şakayla karışık bir korku ifadesiyle.
Nina gözlerini devirip yerine oturdu. "Ben bakireyim, Nik. Ah, Tanrım! Bunu söylemek zorunda kaldığıma inanamıyorum."
"Öyle misin?" diye sordu, şaşkınlıkla Boone.
Ona ters ters baktım. "Bu seni neden ilgilendiriyor, Boone?"
Ellerini ben masumum der gibi kaldırdı hızlıca. "İlgilendirmiyor!"
"Pekala, üç tane Avustralya biletim vardı ama bu davranışlarınızdan dolayı yanıma sizi değil, Hanna ve Aleksander'ı alacağım."
"Nasıl üç tane Avustralya biletin olduğunu açıklar mısın, sevgili kardeşim?" diye sordum, onu duymazdan gelerek.
Nina omzunu silkti. "Anneme bir yerden yılbaşı hediyesi olarak gelmiş ama annemlerin işi olduğu için gidemiyorlar. Annem de biletleri bana verdi, güneş gören bir ülkede tatil yapmanın bize iyi geleceğini düşünmüş."
"Ah, şimdiye kadarki en güzel yılbaşı hediyesi, annenizi seviyorum." dedi Boone. Bu sefer Nina'yla ikimiz aynı anda dönüp ona ters ters baktık.
"Hepimiz için iyi olur bence." dedim.
"Başka bir şey dileseymişsin o da olacakmış demek ki, Nik." dedi Boone Hedda'nın partisindeki dileğimi hatırlatarak.
"Siz neyden bahsediyorsunuz?" diye sordu Nina.
"Abin soğuktan ve iki aydır güneşi görememekten hayaller görmeye başladı, Lina." diye açıkladı Boone fakat açıklamamasını tercih ederdim.
"Adım Nina!" diye artık bir âdet haline gelmiş cevabını verdi Nina.
"Sana her 'Lina' deyişimde aynı tepkiyi vermekten yorulmadın mı? Alış artık, olur mu? Çünkü sana 'Lina' demekten vazgeçmeyeceğim."
"Neden? 'Nina'nın nesi var, Tanrı aşkına?" diye çıkıştı Nina sesini yükselterek.
Boone ise sakin tonunu koruyarak "Nikolina'nın 'Lina' diye kısaltılması daha mantıklı." dedi. Bense masa tenisi maçı izliyormuşum gibi bir Nina'ya bir Boone'ya bakıyordum.
"Yemişim mantığını! Doğduğumdan beri ismimin kısaltması 'Nina' ve ben de 'Nina' diye kısaltılmasından hoşlanıyorum."
Boone gülümsedi ve omzunu silkti. Eğer arkadaşımı tanıyorduysam Boone'nın Nina'ya 'Lina' demesinin altındaki asıl sebep bu olamazdı.
Kahvaltıdan sonra kendimizi salona attık ve sanki Boone'yla Nina masada ufak bir tartışma yaşamamış gibi davranıp Avustralya'ya yapacağımız yolculuk hakkında konuşup planlar yaptık. Kapı çaldığında tam olarak Melbourne sahillerinden bahsediyorduk. Nina ve Boone kapıyı duymamış gibiydi ve konuşmaya devam ediyorlardı, bu yüzden kapıya bakmak bana kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup Gecesi
FantasyAdrian suydu, Nikolai kara. Aurora ise suya çekilen ama karaya özlem duyan bir siren melezi. Savaş yaklaşırken tarihin ilk melezinin ne olduğu hakkında bir bilgisi ve ona yol gösterecek kimsesi yoktu. Ölümcül siren sesi, karadaki insanlar için bir t...