30. Bölüm

9.6K 824 70
                                    


Bu bölümü eski ve yeni tüm okurlarıma ithaf ediyorum, sizi seviyorum <3


Bölüm 30

Kiandra

Bazen evinizden uzakken kendinizi daha rahat hissederdiniz. Daha huzurlu, daha sakin... Borealis'te geçirdiğim günlerimi bu kelimelerle özetleyebilirdim ancak; rahat, huzurlu ve sakin.

Tebdil-i mekanda ferahlık vardı. Bu söze daha fazla katılamazdım. Australis'le ilgili özlediğim tek şey annemdi ama ben burada olduğum sürece onun da güvende olacağına inanıyordum.

Ben burada rahatken Aurora'nın Australis'te hapis hayatı yaşıyor olmasıysa vicdanımı sızlatıyordu. Aurora bunu hak etmiyordu, hapsedilmeyi hak etmiyordu. Aurora bile hapsedildiğini bilmiyordu henüz gerçi.

Kapım ansızın açılıp Kjell, arkasındaki iki muhafızla birlikte içeri girdiğinde tam anlamıyla vicdanımla boğuşuyordum.

"Neler oluyor?" diye sordum şansımı deneyerek. Vicdan azabım korkumu öyle eziyordu ki korkmayı bile hak etmediğim bir lüks olarak görüyordum. Neler olduğunun gayet farkındaydım, Kjell'in bana karşı değişen bakışlarından anlayabiliyordum bunu. Kjell bugüne kadar bana korunmaya muhtaç ve kırılgan küçük bir prensesmişim gibi bakmıştı ama şimdi sanki bir vatan hainiymişim gibi bakıyordu. Her ne kadar bu vatana ait olmasam da hain olduğum kısmı doğru sayılırdı.

"Prenses Kiandra Australis, sizi Prens Adrian Borealis'in emriyle tutukluyoruz."

Kjell'in sözleriyle istemsizce dudağım titredi ve bir an, ağlayacağımı sandım. "Ne? Neden?" diye sordum kendimi alamadan. Şansımı zorladığımın farkındaydım, çoktan cevabını bildiğim soruları sorduğumun farkındaydım.

"Oyun bitti, Prenses." dedi Kjell ve arkasındaki iki adama eliyle işaret verdi.

Kjell'in arkasındaki iki muhafız onu geçerek öne çıktı.

Ellerimi bağlamadıkları için şükrettim. Ama yirmi dakikalık bir sürenin ardından sarayın hiç bilmediğim bir bölümünde, hiç bilmediğim ve son derece ürpertici bir odada tek başıma oturuyordum.

Odada pencere namına bir şey yoktu, odadaki tek eşyalar bir masa ve masanın etrafında duran karşılıklı konulmuş iki sandalyeydi.

Odada yalnız olsam da kaçmam mümkün değildi, o iki muhafızın kapıda beklediğini biliyordum. Kaçmayı düşündüğüm de yoktu gerçi.

Bekledim, bekledim ve bekledim. Odaya kimsenin girmediği süre zarfında rahatsızlığım daha da katlandı.

En sonunda odanın kapısı açılıp içeri Prens Adrian ve Kjell girdiğinde durumumla oldukça ironik olsa da rahat bir nefes aldım.

Adrian karşımdaki sandalyeye otururken Kjell onun birkaç adım arkasında ayakta durdu.

"Prenses Kiandra, konuşmamız lazım." dedi Adrian pürüzsüz, buz gibi bir sesle. Bu adam, saraya ilk geldiğimde tanıştığım Adrian olamazdı. Bu adam, Aurora'sı elinden alınmış umarsız Adrian'dı. Adrian'ın henüz tanıdığım bu yönüyle başa çıkmamın bir yolu yoktu. Bugün burada, sadece doğrular olacaktı.

"İstediğinizi sorun." dedim mücadele etmeden. Artık her şeyin açığa çıkmasını istiyordum, yorulmuştum.

Adrian ve Kjell'in yüzünde kısa süreli bir şaşkınlık yakaladım. Muhtemelen sorgulamanın bu kadar kolay olacağını beklemiyorlardı. Ardından Adrian'ın ilk sorusu geldi: "Katil kim?"

Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup GecesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin