Henüz Aurora'ya ne olduğunu tahmin edebilen çıkmamış olsa da yeni bölümü yayımlayarak sorularınızı yanıtlıyorum. ^^ Sonraki bölüm geçmişe dönüş olacak, nedenini tahmin edersiniz, ama çok uzağa değil, sadece iki gün öncesine gideceğiz. Neyse, umarım bölümü beğenirsiniz çünkü ben beğendiğimden şüpheliyim O.o
Multimedya: Aurora
Bölüm 33
Adrian
Aurora, teknik olarak savaş esiri değil, kraliyet misafiriydi, bu yüzden ölümü savaşa ara verilmesini sağladı. Australis, mesajında taziyelerini sunmuş ve Aurora'nın bedenini göndereceklerini de yazmıştı.
Krallığa cenaze töreni ve yas tutması için üç gün verilmişti, bu üç günün ardından sanki hiçbir şey olmamış gibi savaş kaldığı yerden devam edecekti.
"Hala öldüğüne inanamıyorum." dedi Elisa. Ağlamaktan gözleri kıpkırmızıydı ve ayakta zor duruyordu.
"Naaşını görmeden ben de tam anlamıyla inanmayacağım." dedim. Onun öldüğünün düşüncesi bile beni yıkmıştı, naaşını kendi gözlerimle görmek beni ne hale getirirdi bilmiyordum. Aurora'nın öldüğünü kabullenmek istemiyordum ama bu yalan da olamazdı.
Hala anlamıyordum, onu kim öldürmek isterdi ki? Aurora'nın kime ne zararı olmuştu ki? Sunshine Morgan kimdi de onu öldürmüştü?
Kjell düşüncelerimi okumuş gibi o kadının adını telaffuz etti. "Sunshine Morgan da katil gibi bir piyon olmasın?"
Kafamı iki yana salladım. "Australis niye Aurora'nın ölmesini istesin ki?"
"Bizi duygusal olarak çökertip savaşı kazanmamızı engellemek için olabilir." dedi Kjell ama o da kendi içinde kendisiyle çelişiyor gibiydi.
"Aurora onlara lazımdı." dedim. "Onu bizden alabilmek için binbir türlü oyunlar oynadılar."
"Belki de gerçekte ölmemiştir? Belki sadece bize öyle söylemişlerdir?" diye fikrini öne sürdü Elisa. Hala bir parça ümide tutunuyordu.
"Ama naaşını bize gönderiyorlar. Zaten onun naaşını görmeden öldüğüne inanmayacağımızı tahmin ederlerdi." diye onun teorisini çürüttü Kjell.
Elisa elindeki son umutlarının da parçalanmasıyla kendini tekrar gözyaşlarına bıraktı. "O benim şu dünyadaki tek dostumdu." diyebildi hıçkırıkları arasından.
"Sunshine Morgan, Aurora'nın geçmişinden biri olabilir mi?" diye başka bir teoride bulundu Kjell.
"Aurora saraya geldiğinde yedi yaşındaydı, o yaştaki bir çocuk ölümü hak edecek kadar ne yapmış olabilir ki?"
"İyi düşün." dedi Kjell uyarırcasına.
Düşünmek istemedim. Böyle bir şeyi varsaymak istemedim. Aurora'nın yaptığı bir hatadan dolayı öldürüldüğünü düşünmek istemiyordum. Aurora bu oyunun saf kahramanı olmalıydı; hak ettiği için öldürülen biri değil, hak etmediği halde kurban edilmiş biri olmalıydı.
Vakit geldiğinde hep birlikte Aurora'nın naaşını karşılamak için avluya çıktık. Australis onu camdan bir tabuta koymuştu ve Borealis askerleri tabutu avluya kadar omuzlarında taşımıştı. Cenazede Australis'ten kimseyi görmek istememiştik. Kraliyet ailesinden biri öldüğünde naaşı camdan bir tabuta konurdu ve ona özel cenaze töreni yapılırdı.
Öldüğümüzde bedenlerimiz, deniz kızlarında olduğu gibi suya karışıp sonra yeniden doğmuyordu. Ölülerimizi su altına gömemezdik, su daima toprağı aşındırırdı. Bu yüzden insanlar gibi ölülerimizi karaya gömerdik. Kimse kendi yakını ya da tarihi bir yapısı olmadıkça bir mezarı önemsemezdi, bu yüzden bugüne kadar sirenlere ait mezarlıklarını fark eden olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup Gecesi
FantasíaAdrian suydu, Nikolai kara. Aurora ise suya çekilen ama karaya özlem duyan bir siren melezi. Savaş yaklaşırken tarihin ilk melezinin ne olduğu hakkında bir bilgisi ve ona yol gösterecek kimsesi yoktu. Ölümcül siren sesi, karadaki insanlar için bir t...