Bölüm 17
Aurora
Yılbaşı partileri her zaman mükemmel olmak zorunda değildi. Bir siren krallığında ise yıl başları her zaman sorunlu geçerdi. Bu seferki yılbaşı Australis'in ziyareti ile baltalanmış ve birden bire yılbaşı partisi, Australis'i karşılama davetiyle harmanlanmak zorunda kalmıştı.
Çellomu bıraktım, platformun önüne gelip selam verdim, alkışları kabul ettim, gülümsedim ve platformdan indim; belirlenmiş robotsu hareketlerdi bunlar, sabit ve basit. Gülümsememe rağmen üzerimdeki melankolik havadan kurtulamıyordum. İçimde kötü bir his vardı. Bir şeyler ters gidiyor gibiydi. Bir şeyler yanlıştı. Ve daha neyin yanlış olduğunu bilmeden onu düzeltmeye çalışamazdım.
Adrian'ın yanına çıkıp kendi tahtıma oturdum. Cidden. Yedi yılımı insan olarak geçirdikten sonra on yıldır bu sarayda olmama rağmen hâlâ bu taht meselesine alışamamıştım. Hâlâ burada otururken kendimi rahatsız hissediyordum. Sanki buraya ait değilmişim, sanki bu tahtı hak etmiyormuşum gibi geliyordu. Belki doğruydu, belki de değildi ama yine de bir türlü bu düşüncemden kurtulamıyordum.
"Neyin var?" diye sordu Adrian, ortada duran fakat bizimkilere nazaran daha büyük ve daha şaşalı iki tahtın üzerinden bakarak. Ortadaki iki taht kral ve kraliçeye aitti ve şu an iki taht da boştu. Kral Jørgen şu an Fener'de olduğu için onun tahtının boş olması normaldi. Ama kraliçeye ait taht uzun zamandır boştu. Annemin ardından o tahta oturan kimse olmamıştı. İşin aslı şu ki anne sorunları olan tek kişi ben değildim. Adrian'ın da annesiyle ilgili sorunları vardı. Kral Jørgen, tahta çıkmadan önce Josefina'nın tahtta olduğu dönemde oldukça farklı biriydi. Umursamaz ve haşarı bir küçük evlattan farksızdı. Josefina, Jørgen'in tüm haşarılıklarını örtmeye çalışıyordu ama örtemediği şeyler de vardı. İşte bunlardan biri Adrian'dı. Adrian'ın annesi saray hizmetkârlarından biriydi ve adı Camilla'ydı. Camilla, Adrian'a hamile kaldığında henüz on altı yaşındaydı, Jørgen ise daha on yedi yaşındaydı. Camilla'nın ne tahtta gözü vardı, ne de Jørgen'de. Jørgen onu bir şekilde ayartmıştı ama Camilla daha sonra bu birliktelikten pişman olmuştu. Josefina skandalından sonra Jørgen tahta geçtiğinde yirmi dört yaşındaydı, Camilla'dan kraliçesi olmasını istemişti ama Camilla reddetmiş ve saraydan gitmişti. Lakin Adrian'ı da babasına bırakmıştı, ona Jørgen'i hatırlatan bir şeyi yanında istemiyordu. Adrian, anne sevgisinden yoksun büyümüş ve sonra da annesi tarafından terk edilmişti. Fakat yine de Camilla'ya ne Adrian kızabiliyordu ne de ben kızabiliyordum. Camilla sadece hayalleri çalınmış bir kızdı.
Belki de Adrian'la bu kadar iyi anlaşmamızın nedenlerinden biri de buydu. İkimiz de annesiz büyümüştük ama ikimiz de annemize kızamıyorduk. İkimiz de yedi yaşında bildiğimiz hayattan koparılmıştık. Adrian ve ben, birbirimizi anlıyorduk. Şimdi ise neler olup bittiğini anlamadığım şu zamanda onunla konuşmamak garip geliyordu. Belki de içimdeki kötü hissin nedeni buydu. Anlamsız bir kavgayı fazla uzatmış ve yanlış kararlar vermiştik, şimdiyse inadımızdan dönemiyorduk.
Gözüm bir an boş kraliçe tahtına takıldı, sonra dönüp Adrian'ın gözlerine baktım. "Sana da bir şeyler yolunda gitmiyormuş gibi geliyor mu?" diye sordum.
"Sen benimle konuşmuyorken hiçbir şey yolunda gitmiyor, Aurora." dedi Adrian hüzünlü bir gülümsemeyle.
"Bu sefer çok uzattık sanırım." dedim.
"Kesinlikle." dedi içini çekerek.
"Bak, cidden üzgünüm ama siren olmayan birileriyle arkadaşlık etmek hoşuma gidiyor. Lütfen buna karışma. Sana söz veriyorum, dikkatli olurum ama lütfen bana biraz özgürlük tanı."
Adrian gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı. Bu onun için çok zor bir istekti. Bir süre düşündükten sonra gözlerini açtığında "İstediğin bu mu?" diye sordu.
"Evet." dedim usulca.
Derince iç çekti, söyleyeceği şeye isteyerek değil de mecburiyetten karar vermişti. "Scheilar ve Abel konusunda özgürsün. Dahası yok."
Gözlerimin içine kadar gülümsedim. Hızla yerimden kalkıp Adrian'ın yanına gidip ona sıkıca sarılarak "Teşekkürler." dedim. "Seni seviyorum, Adrian, çok teşekkürler."
"Aurora..." dedi Adrian. Konuşmaya devam etmek için geri çekilip onun yüzüne bakmamı bekledi. "Özgürsün derken kalbin konusunda da özgür olduğunu kastediyorum. Kimi istersen onunla olabilirsin. Kraliyetin bir skandalı daha kaldıramayacağına eminim ama mutlu olmanı istiyorum. Kimi seversen, onunla ol."
Daha da geri çekilirken kaşlarımı çattım. "Bu da ne demek?"
Adrian da yerinden kalkıp karşıma geçti. Ellerini yanaklarıma koyup yüzüme yaklaştı. Gülümseyerek "Bu, kalbinin sesini dinle demek, ışığım." dedi.
Bir şeyler tam da doğru gibi gelmeye başlarken bir şeyler yine yanlış yolda ilerliyordu. Adrian benden vaz mı geçiyordu? Beni bırakıyor muydu? Birdenbire Adrian'ın böyle bir şey demesi tuhaf gelmişti. Neden aniden değişmişti ki?
Blade'in sesiyle birbirimizden ayrılmak zorunda kaldık. "Prenses, bu dansı bana lütfeder misin?"
Adrian ellerini indirdi ve gözlerini benden ayırmadan geri geri gidip tahtına oturdu. Kafamı çevirince elini bana uzatmış olan Blade'i gördüm. Yavaş bir şarkı çalıyordu ve çiftler dans etmeye başlamıştı. Son kez Adrian'a bakıp bir şey demesini bekledim ama sözünün arkasında durarak tek kelime etmeyince Blade'in elini tuttum ve dans eden çiftlerin ortasına beni yönlendirmesine izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup Gecesi
FantasiAdrian suydu, Nikolai kara. Aurora ise suya çekilen ama karaya özlem duyan bir siren melezi. Savaş yaklaşırken tarihin ilk melezinin ne olduğu hakkında bir bilgisi ve ona yol gösterecek kimsesi yoktu. Ölümcül siren sesi, karadaki insanlar için bir t...