48. Bölüm

7.5K 607 58
                                    

Biliyorum, 47. bölümden sonra bu bölümü beklemiyordunuz ama eminim Boonina çiftinin bölümünü de bekleyenler vardır. Bu roman, Boonina çiftine bir son yazılmadan bitemezdi :) Umarım bölümü beğenirsiniz, yorumlarınızı bekliyorum ^-^

Multimedya: Nina


 Bölüm 48

Nina



Gözlerimi beyaz bir odada açtım. Sisli görmem de cabasıydı. Tepemdeki floresan ışıklar da hiç yardımcı olmuyor, aksine görüşümü daha da kötü etkiliyorlardı. Gözlerimi kısıp ışığa alışmaya çalıştım.

Kafamı hafifçe kaldırıp etrafıma bakındım, neredeydim ben? Oda o kadar sessizdi ki su damlama sesi bile duyuluyordu. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Hayır, bu su sesi değildi, serumdu. Serum kablosunu takip ettiğimde kablo kolumda sonlandı. Tanrım, bana serum mu takmışlar? Damarlardan geçen serumu hissetmiyordum ama şu an kolumun içinde bir iğne olduğunu bilmek beni korkutuyordu. Ya iğne kayarsa? Hayır, böyle düşünmemeliydim.

Aptal değildim, hastanede olduğumu fark etmiştim tabii ki. Fazla beyaz ve fazla steril oda sinir bozucuydu. Yerimde doğrulmaya çalıştım ama kafamı daha fazla kaldırma çabalarım başıma acı bir ağrı saplanmasıyla sonuçlandı.

İstemsizce elimi başımın arkasına götürdüm. Elime sargı bezi gibi bir şey geldi, beyaz renkte olduğunu bilmek için görmem gerekmiyordu. Bezin ortasına parmaklarımı hafifçe bastırdım. Ah! Tamam, belki de aptaldım. Bu hareketim baş ağrımın daha da şiddetlenmesine sebep olmuştu. Düştüğümde başımı çarpmış olmalıydım, başımdaki bandaj da bunu destekliyordu zaten. Bir de şu lanet ağrı...

Olanları saniyesi saniyesine hatırlıyordum. Hatta uyanır uyanmaz her şeyi bu kadar net hatırlamam beni ürkütmüştü. Ama en azından hafıza kaybım yoktu, yani her şeyi hatırlamamdan ben bunu çıkarmıştım.

Görüşüm tamamen netleştiğinde odaya göz attım. Kimse yok muydu? Başımda bekleyen kimse yok muydu yani? Gerçekten de beni bu hastane odasında yalnız mı bırakmışlardı?

El mecbur geri yatmaya karar verdim. Yavaşça yattım ki baş ağrım sanki olabilirmiş gibi daha da artmasın.

Kapının açıldığını duyunca başımı yana çevirip gelen kişiye baktım. Boone elinde kağıt bir bardakla içeri girdi. Yüzünde yorgun ve hüzünlü bir ifade vardı, biraz çökmüş gibiydi. Bu halinin sebebi ben olabilir miydim?

Uyandığımı ve ona baktığımı görünce gülümsedi, resmen yüzünde güneş açtı yeniden. Elindeki bardağı hızlıca odadaki masaya bırakıp "Uyandın mı?" diye sordu. Yok, uyanmış gibi yapıyordum, soruya bak.

Cevap verip tartışma açmak yerine başımı salladım. Hay lanet! Keşke başımı sallamak yerine cevap verseymişim. Bu ağrı her seferinde daha da şiddetlenmeyi nasıl beceriyordu? "Abim nerede?"

"Sana temiz kıyafetler almak için eve gitti. Sen iyi misin?" Boone yatağın yanına gelip elini alnıma koydu ateşimi ölçüyormuş gibi. Sonra da parmaklarının tersi yanağım boyunca aşağı indi ve saçlarımı yüzümden çekti.

"İyiyim." dedim, ne diyeceğimi bilemeyerek. Ateşim yoksa bile şu an bir ateş basmıştı beni. Daha yeni uyanmış bir kızdım ben, neden uyanır uyanmaz beni heyecanlandırıyordu ki?

"Kızardın mı sen?" diye sordu Boone, masum bir şekilde. Gerçekten de masumdu, bir şey ima etmemişti. Anlaşılan o kadar endişelenmişti ki bu hareketi başka bir şeye yorumlayamıyordu.

Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup GecesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin