İzaya yüzünde buruk bir gülümsemeyle son kez Shizuo'ya baktıktan sonra oradan ayrılmak için arkasını döndüğünde karşısında durmuş kendisine bakan bir kadınla karşı karşıya gelmişti. Kadının üstünde simsiyah yerlere sürünecek kadar uzun bir elbise vardı, saçları gri renkti, gözleri de aynı şekilde grinin koyu tonlarındaydı.
Şaşkınlıkla gerilemişti. Daha önce buralar da ya da Shinjuku da hiç görmediği biriydi fakat etrafına verdiği his fazla tedirgin ediciydi. Gizemli bir havası vardı ve insanlardan farklı gibiydi. Tıpkı kendisi gibi ve Shizuo gibi. İzaya şimdi daha iyi anlıyordu bu tedirgin edici hissi. Yine de içindeki tüm o planlar kurmaya başlayan ve oyunlarına dahil edebileceği yeni bir piyon bulduğu için sevinçle yerinde zıplama hevesini barındıran tarafını görmezden gelmeyi başardı. Sanki hiç umursamıyormuş gibi.
İstediği tek şey buradan bir an önce çekip gitmekti. Kendinden ve kendi hayatından kaçıp gitmek istiyordu. Kimseyle daha fazla iletişim içine girmek istemiyordu. Karşısında durup hala ona bakan kadınla tekrar göz göze geldiğinde bıkkın bir şekilde iç çekti.
"Kimsin?"
Öylece durup kendisine bakan kadın sonunda bir şeyler söyleyecekmiş gibi dudaklarını aralamıştı.
"İzaya." sesi ne bir kadının ki kadar tiz, nede bir erkeğe aitmiş gibi sertti. Oldukça farklı bir tınısı vardı.
İzaya kadının ağzından dökülen kendi ismini duyduğunda onun kendisini tanıdığını anlamıştı ama sorun şuydu ki o kadını tanımıyordu.
"Kusura bakma ama ben seni tanımıyorum, şimdi yolumdan çekilir misin? Yapmam gereken şeyler var." dedi, sesi oldukça tek düze tondaydı ve yüzünden ne kadar sıkıldığı belli oluyordu. Karşısında ki kadın ilk defa ifadesizliğini bozdu ve sinirli bir ifadeyle konuştu bu sefer.
"İzaya, adını ve kendini mi unuttun gerçekten? Sen Orihara İzaya'sın. En ünlü muhbir Orihara-san. Dahası insanlarla oyuncaklar gibi oynayan yalancı Tanrı. Nereye gidersen git, hayatından kaçamazsın." dediğinde İzaya gözlerinin büyüyüp ağzının bir karış açılmasının yanında gelen şok dalgasıyla istemsizce titremişti. Bu kadın sadece onu değil, aklından geçen her şeyi biliyordu. Sanki kendisini ondan daha iyi tanıyormuş gibi bakıyordu gözlerine.
Sinirli yüzü bir anda yumuşarken şimdi gözlerine dünyanın en kederli ve üzgün bakışı yerleşmişti. Öyle hüzünlü bakıyordu ki, dokunsan ağlayacak gibiydi adeta. Ağır adımlarla İzaya'ya doğru yaklaştığında İzaya'da geri geri gitmişti. Ta ki çatının kenarına ulaşıncaya kadar. Artık kaçacak yeri de kalmamıştı. Bir adımla binanın tepesinden yere yapışarak, yok olup giderdi.
"Benden kaçınma İzaya, sana yardım edeceğim." İzaya artık kaçamazken gizemli kadın şimdi tam önünde duruyordu. Elini İzaya'nın alnına koyduğun da gözlerine bakarak ona yumuşacık bir gülümseme bahşetti. İzaya giderek gevşerken ayağının altındaki zemin kayboluyormuş gibi hissediyordu. Sonra tekrar o sesi duydu.
"Henüz gitme vakti gelmedi." ardından İzaya karanlığın içine yutuldu.
Kadın İzaya'nın aşağı düşmemesi için onu tutmuştu. Etrafa bir göz gezdirdi ve az önce İzaya'nın baktığı pencereye baktı. Shizuo televizyonun karşısında oturmuştu ama televizyonu izlemek yerine kara kara bir şeyler düşünüyor gibi duruyordu. Bunu gören kadın sinsice gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vurgun (Shizaya)
Fiksi Penggemarİkebukuro'nun en ünlü muhbiri Orihara İzaya, muhbir olmaktan vazgeçerse ne olur? İzaya tüm o gürültülü yaşamından uzaklaşmış ve yaptığı işi bırakma aşamasına gelmiştir. Yaşadığı şehri terk etmeye karar veren İzaya, gizemli bir kadınla karşılaştıkta...