İzaya dairenin önüne geldiğinde kalbi gümbür gümbür atıyordu. Bir elini yüreğinin üstüne koyarak derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye çalıştı. Ardından yavaşça kapıyı tıklattı.
Shizuo kapıyı gülümseyerek açtığında göz göze gelmişlerdi. Ardından Shizuo kollarını açarak onu sımsıcak kucakladı. İzaya bir an nefessiz kaldı. O hep güçlüydü.
"Hadi içeri gel İzaya."
İzaya içeri girdiğinde gördüğü manzara karşısında gözleri büyüdü. Eve yeni eşyalar alınmıştı ve tema olarak da koyu renkler kullanılmıştı aynı zamanda klasik tarzı yansıtıyordu. Kesinlikle tamamen İzaya'nın zevkine uygundu ve Shizuo'nun onu düşünerek bunu yaptığı çok açıktı.
Aynı zamanda içeri de hafif loş ışığın Shizuo'nun etrafta yaktığı mumlardan kaynaklandığını görmüştü. Mumların ardından gözü ortadaki sehpanın üzerine servis edilmiş, bir şişe şarabı, kadehleri ve özenle dilimlenmiş meyvelerin bulunduğu büyük tabağı görmüştü. Tanrım!
Kalbi öylesine delice atıyordu ki, İzaya ne diyeceğini şaşırmıştı. Shizuo'nun böyle bir şey yapabileceğini asla tahmin etmemişti. Her zamanki gibi, onu şaşırtmakta üstüne düşeni yapmıştı. Kendini çok özel hissettirmişti ve sıcacık... Kalbinden vücuduna daha önce tatmadığı bir ısı yayılırken hayatında gerçekten ilk defa böyle ısındığını hissetmişti.
Shizuo İzaya'nın tepkilerini izleyerek eğleniyordu. Birkaç adımda aralarındaki mesafeyi kapattı ve arkasında durarak İzaya'nın montunu çıkarmasına yardım etti. Ardından montu kapının yanındaki askılığa asarak onun yanına geri döndü. İzaya hala öylece ayakta dikiliyordu. Bir elinden tutarak onu uzun kanepeye doğru yönlendirdi ve ikisi birlikte yan yana oturdular. Sessiz ve uysal İzaya çok tatlı görünüyordu. O kadar sevimli ve masumdu ki, daha önce tanıdığı İzaya'dan eser yoktu karşısındaki kişi de. Onun bu değişik yanını sadece kendisinin görebildiğini düşündü ve bu ifadelerinin ortaya çıkarmasını sağlayan kişi de kendisiydi. Bu düşünce kalbini daha da sert çarptırıyordu. Hayatında ki kimseyi onu sevdiği gibi sevmemişti Shizuo.
"Benimle birlikte birkaç kadeh içersin değil mi İzaya?"
"E-Evet, olur."
Shizuo memnun bir şekilde gülümsedi ve kadehlere biraz kırmızı şaraptan koydu ardından bir tanesini İzaya'nın önüne diğerini kendi önüne koydu.
Sehpanın yan tarafındaki aralığa koyduğu küçük bir kumandayı çıkardı ve yeni aldı müzik sisteminde çok hafif bir romantik müziğin kulaklarını doldurmasına izin verdi.
İzaya, duygulu gözlerle Shizuo'ya baktı. Heyecandan ölecekmiş gibi hissediyordu. Yirmi üç yaşında koca herifin teki olmasına rağmen şu anda Shizuo'nun yanında on sekiz yaşındaki bir bakire gibi durması sinirlerini bozmuştu. Bu adam her seferinde yapacak bir şeyler bulup onun dengesini bozuyor, şaşırtıyor ve farklı bir ruh haline bürüyordu.
Hadi ama kim Shizuo'nun bu kadar romantik biri olmasını beklenir miydi ki? Her şeyi o kadar düşünerek ve özenerek yapmıştı ki, İzaya'ya dibine kadar benim için çok değerlisin mesajı veriyordu her şeyiyle. Böylesine ilgiler İzaya için fazlaydı. Bu güne kadar kimsenin umursamadığı ve herkes tarafından nefret edildiği düşünülürse bu kadar değer ona çok fazla geliyor gözlerini dolduruyordu. Shizuo'ya gerçekten aşık olmuştu, tahmininden de fazla. Ve işte yine, hiç hesapta olmayan duygulara boğmuştu Shizuo onu.
...
Bu sırada İzaya'nın dairesinde Yuudai ve Erika deri koltuklarda oturmuş düşünceli bir şekilde önlerine bakıyorlardı.
"Nasıl oldu bu Jingo, nasıl oldu da sen hiçbir şey demeden bizi öylece bırakıp buraya geldin?"
"Annemle babam nasıl Amida?"
"Onlar gayet iyiler ve meraktan çılgına dönmüş haldeler? İkinci çocuklarının ardından şimdi ilk çocukları da kaybolduğu için daha kötü halde olmalılar. Ayrıca hiç konuyu değiştirmeye çalışma."
"Bizimkinin yanındaki diğer gezegenler ile ilgili bir araştırma yönetiyordum ardından Ceras'ın güneydoğusundaki Parrow Ailesinin de bununla ilgili araştırmaları olduğunu öğrendim. Onlarla iletişim kurdum, fakat araştırmayı yapan ailenin başı ölmüş ve çocuklarda bu konuyla hiç ilgilenmemişler. Ardından bana o kişinin notlarını tuttuğu günlüklerini gönderdiler.
Amida sende gördün değil mi? Nesilden nesle aktarılan bilgiler vardı her bir günlükte ve çok eskiden bu kapıyı kullanarak oraya giden iki kuşak öncesindeki aile bireyiyle ilgili detaylı bilgiler vermişler. Kanon Parrow evren geçidini hiç kullanmamış ama bu konu ile ilgili tüm dağınık bilgileri ve kendi atasının da miras bıraktığı bilgileri toparlayarak seninde bulduğun o kitabı yazmış.
Önce bende korktum fakat sonra bir gün, yeni şeyler keşfetme hevesime daha fazla karşı koyamadım ve geçidi ilk dememde açtım. Sonra da buradaki insanları, yaşamlarını araştırmaya başladım. Fakat buradaki varlığım günden güne zayıf düşmeye başladı. Böylece bağ kurmak zorunda kaldım. Gerisini biliyorsun zaten."
Erika olan biteni kendi gözünden bir solukta anlatmıştı ama Yuudai hala tatmin olmuş görünmüyordu.
"Neden geri dönmedin peki? On yıl olmuş Jingo, insanlar için ne kadar uzun bir süre bu. İstediğin bu veri her ne ise, bu kadar zamanda elde etmiş olmalısın."
Erika hüzünlü gözlerini Yuudai'ye çevirdiğinde onun gözlerine bakmıştı. Yuudai kardeşini çok iyi tanıyordu ve burada bulunma sebebinin artık onun araştırma ve öğrenme delisi olmasıyla hiçbir alakası olmadığını da anlamıştı. Hatta tamamen farklı biri gibi görünüyordu şu an karşısındaki kişi. Sadece görünüş açısından demiyorum, her hali ile... Bambaşka biri olmuştu.
"Üzgünüm Amida, ben veri toplamayı yıllar önce bıraktım. Bu kadar uzun süre burada kaldıktan sonra tamamen bir insan olmuştum. Hatta gerçek benliğimi bile unutmaya başlamıştım, seni görene kadar... Belki bir yalanın içinde yaşıyordum yıllardır ama mutluydum Amida. Anlıyor musun?
Buraya ilk geldiğimde tanıştığım kişi Walker'dı ve ben... Yüreğimdekileri nasıl kelimelere dökebilirim bilmiyorum inan, ama o bana bambaşka duyguları tattırdı. Birçok farklı deneyimi tecrübe ederken her zaman yanımdaydı. Onun ellerini tuttuğum zaman, kar, kış, hatta soğuğun ayazında bile ben sıcacık oluyorum.
İnsanlar bunun adına aşk diyorlar Amida. Ben artık onun yanındaki yere aitim. Ben bu dünyaya aitim, geri dönersem artık yaşayamam."
Erika'nın gözleri dolmuştu ve ağlamak üzereydi, kardeşinin kendisini anlamasını beklemişti ama onunla yeniden birlikte olmak, onu ve ailesini ne kadar özlediğini de hissettirmişti. Bir yanda hayatının aşkı ve ruh ikizi varken diğer yanda evi, ailesi vardı.
Yuudai kardeşinin gözyaşlarını gördüğünde dayanamadı ve ona sarıldı. Saçlarını yavaşça okşuyordu.
"Kadın olmak sana çok yakışmış Jingo." Hafifçe gülümserken Erika'da sözlerine karşılık hıçkırmıştı ve sırtına hafifçe bir kez vurmuştu. Utandığı zamanlar hep böyle yapıyordu.
"Jingo biz ailen olarak her zaman senin mutlu olmanı isteriz. Biliyorsun değil mi? Eğer ki aradığın mutluluk farklı bir evrende olsa bile, bu hiçbir şeyi değiştirmez."
Erika yavaşça başını salladı ama hala ağlıyordu. Yuudai kardeşine daha da sıkı sarılmıştı ve bir süre öylece kaldılar sessizlikte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vurgun (Shizaya)
Fanfictionİkebukuro'nun en ünlü muhbiri Orihara İzaya, muhbir olmaktan vazgeçerse ne olur? İzaya tüm o gürültülü yaşamından uzaklaşmış ve yaptığı işi bırakma aşamasına gelmiştir. Yaşadığı şehri terk etmeye karar veren İzaya, gizemli bir kadınla karşılaştıkta...